Ben meğer ne gerzekmişim.. Nasıl dünyadan hiç haberim yokmuş..
İş Sanat'ın o muhteşem "Şiir" ekibi, sezonu unutulmaz, destansı
Orhan Veli ile kapatırken, pazartesi günü, ilk defa bir uygulama
yapmış, matine, suare iki temsil koymuşlardı arka arkaya.. Gençler,
öğrenciler rahat rahat gelsinler diye.. Ben de oturmuş heyecanla
yazmıştım ki, gençler erkenden duysunlar, programlarını yapsınlar
ve kaçırmasınlar.. Bir de cümle eklemiştim, yazımın sonuna.. "Erken
gidin, yoksa yer bulamazsınız.."
Gece hem Beşiktaş'ın maçı vardı, hem de ben, beşinci kez
izleyeceğim (Beş kez daha izlerim) Orhan Veli'de bu defa gençlerin
arasında olmak istemiştim.
Yarım saat evvel gittim ki, kapının önü bomboş. Yukarı çıktım.
Kulise girdim.. Bomboş.. Gong çaldı, içeri girdim.. Salonun dörtte
üçü boş..
Gelmemiş gençler iyi mi?.
İstanbul'da 1200 lise var. Bu 1200 lisede en az 2500 edebiyat
hocası.. Ve de 900 bin öğrenci var..
Ama bu 900 bin öğrencide hiç Orhan Veli merakı, ilgisi, heyecanı
yok. Neden?. O 2500 Edebiyat Hocası, onlara hiçbir şey öğretmemiş
de ondan.
1200 lisenin 1200'ünün de servisleri var.. Yahu bir servise 10
öğrenci koyup yola düşse o 2500 öğretmenden 100 tanesi, o salon
dolar..
Hani nerde o öğretmen peki?.
Ben lisedeyken, Ankara'da Gazi, Atatürk, Kurtuluş Liseleri vardı.
Bir de Kolej. Hepsi dört. Bunlar kendi salonlarında "Şiir
Matineleri" yaparlardı. Adı Matine Poetik.. Fransızcadan. Yaşayan
şairler de davet edilir, gelir öğrencilerle beraber kendi
şiirlerini okurlardı.
Hele Kolej'deki matineler harika olurdu. Haber alır
kaçırmazdım.
Niye meraklıydım Edebiyata..
Bir defa babam, subay babam, karneyi yanındaki iftihar kâğıdı ile
uzattığımda hiç birine itibar etmez, sadece tarih ve edebiyat
notuma bakardı.
"Tarihini ve dilini bilmeyen, başka şey bilse ne yazar" diyerek.
9'a bile kızar, 10 isterdi. Tarih ve Edebiyat notu tam olacak!.
Babam "Türk dilini öğrenmenin yolu onu en güzel kullananları, yani
şair ve yazarları okumaktan geçer" derdi. Evde babamın yarattığı
sevgi..
Okulda hocamız, hala unutmam adını, Hamiyet Demiray'ın efsane
dersleriyle şiirin içine düşmüştüm.
İyi de etmişim.. Ezberlediğim şiirler, üniversite hayatımda,
kızlarla ilişkiler başladığında o kadar işime yaradı ki..
Mesela Orhan Veli'nin "Ağlasam sesimi duyar mısınız mısralarımda"
şiirini kaç kızın kulağına fısıldadım, hatırlamıyorum.
O zaman kızların ilgisi komiklik yaparak değil, şiir okuyarak
çekilirdi, kantinlerde. Attila İlhanları, Ümit Yaşar, Özdemir
Asafları hem de nasıl takip eder, yeni şiirini ilk öğrenen, kızlara
ilk okuyan olmak için yarışırdık.
Şimdi liselerde Edebiyat diye bir eğitim yok, belli..
Şiiri anlamayan, şiiri bilmeyen, şiiri sevmeyen nesiller
yetiştiriyor, eğitim sistemimiz artık..
Edebiyat, sadece ezberlenen "a, b, c, d, e" test sorularında var o
kadar.
Öyle olunca da, bir Orhan Veli gösterisine, 900 bin liseliden 100
tanesi bile gelmiyor..
Sonra da bunun adı "Milli Eğitim" oluyor..
Güldürmeyin beni..
Orhan Veli "İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı" demiş..
Aç gözlerini İstanbul, aç da bugünkü İstanbul'a bak..
Şiir mi yazardın, kahırname mi?.
Ben kahroldum, çünkü, İş Sanat'ın boş salonunda seni
dinlerken!.