Bize, "Mahşerin Dört Atlısı" derdi arkadaşlarımız, ünlü
efsaneden mülhem.. Çünkü her Olimpiyat, her Dünya Atletizm
Şampiyonası'nda Uluslararası Basın Merkezinde ve Türklere ayrılan
yerleri genelde boş kalan atletizm tribünlerinde dördümüzü yan yana
görürdü meslektaşlarımız..
En sevdikleri spor dalı atletizm olan dört spor adamı, dört
gazeteciydik biz..
Kenan Onuk.. Cüneyt Koryürek.. Nuyan Yiğit ve ben..
Aslında bizi bir araya getiren, ayrılmaz dost yapan şey de
atletizmdi denebilir.. Ya atletizm sahalarında tanışmıştık, ya da
atletizm izlerken tribünlerde..
İlk kaynaşmamız, kardeşleşmemiz de, 1987 Roma Dünya Atletizm
Şampiyonası'nda oldu. Daha bıyıkları yeni terleyen oğlu Süreyya'yı
da getirmişti Nuyan Ağabey. Basın merkezinde o canavar Süreyya
nasıl koşuştururdu bizim için.. "Start listelerini getir Süreyya..
Sonuçları getir Süreyya.. Basın toplantısını getir Süreyya.. Kahve
getir Süreyya.."
Babasının oğlu.. Nasıl koştururdu şikayet etmeden..
Nuyan Ağbi'nin esas sporunun Kürek olduğunu Atlanta
Olimpiyatları'nda öğrenmiştim. Gençliğinde Fenerbahçe 8 Tek'inin
değişmez hamlacısı, meğer dünya kürek yarışlarını nasıl yakından
izlermiş.. Önce basın merkezinde bana uzun uzun o yıl Atlanta
Oyunlarına gelen efsaneleri anlattı. Sonra onların yarışlarına
götürdü. Ben de oldum mu kürekçi..
Mahşet'in Dört Atlısı'ndan ilk kopan, ne acıdır, en gencimiz Kenan
Onuk oldu. Yeri hala doldurulamayan harika televizyoncu, gerçek
spor müdürü ve seyircilerin sevgilisi anlatıcı (Hele de atletizm ve
buz pateni) Kenan Onuk en verimli çağında gidiverdi.
Ardından kaza demeye dilim varmıyor, resmen bir trafik cinayeti
Cüneyt Ağabeyi aldı aramızdan..