Ah Turgay Bey ah!.. Bugüne dek çalıştığım patronların içinde
yeriniz ayrıdır.
Sizi çok severdim.
Siz de beni.. Kuzguncuk iskelesindeki sucuklu yumurta
kahvaltılarımızı unutamam. Asıl lezzetli olanın sohbetlerimiz
olduğunu da..
Eski bir tekel deposunu satın almıştınız sahilde..
Orayı holding merkezi yapacaktınız. Harika bir yalıya dönüşüyordu
tarihi depo..
Öyle heyecanlıydınız ki, adeta başında durdunuz inşaatın.. Beraber
çok gittik.. Kat kat, salon salon, oda oda gezdirir anlatırdınız
bana, "Şurası şöyle, burası böyle olacak" diye..
Sonra Sabah'tan ayrılıp, kendi gazete ve televizyonunuzu kurmaya
karar verdiniz..
Gazete için Fatih Altaylı, kanal için de Faruk Bayhan'ı seçtiniz.
İkisi de yazılı ve görsel basının zirvesindeki dostlarımdı.
Talimhane'deki büyük binayı merkez yaptınız, her yere yakın olsun
diye. O binayı da bana siz gezdirdiniz..
"Burası da senin odan" diye bana nerdeyse koca bir salon
göstererek..
"Ben kovulmadan, ya da iş yerim kapanmadan gazete
değiştirmedim.
Defterimde istifa yazmaz patron" dediğim halde, orayı uzun zaman
boş tuttunuz.
Fatih harika bir kadro kurdu.
Çok da iyi transferlerle.. Harika da bir gazete çıkardı.
Ebadından kağıdına, baskısına kadar "Yeni" adeta devrim olacak bir
gazeteydi HaberTürk.. İç içe dört gazeteydi aslında..
Faruk da devlerle rekabet edebilecek HaberTürk Kanalını yayına
soktu..
Sonrası.. İkimiz de aslını biliyoruz değil mi?. O kahrolası iç
savaşları..
Yenilen siz oldunuz Turgay Bey!.
Fatih'i gazetenin, Faruk'u televizyonun başından aldınız..
HaberTürk'un kapanışı işte o zaman başladı..
İkisi de düştüler, düştüler..
HaberTürk, haber kanalına dönüşüp masrafları iyice azaltarak ayakta
kaldı, ama içinde artık okunacak çok az şeyi kalan gazete, ticari
değerini yitirdi. Reklam da alamayınca, ipi inceldiği yerden
kopardınız..
İçime nasıl bir acı saplandı, haberi duyduğumda anlatmam mümkün
değil Turgay Bey!.
Her gazete kapandığında böyle olurum ben..
Çünkü bir gazete kapanmasının fikir dünyasında ne olduğunu bilirim,
içim acır..
Bir gazete kapanmasının kaç meslektaşımın işsiz kalması demek
olduğunu bilirim, içim daha da çok acır..
Çünkü ben çok gazete kapanması yaşadım.
Çünkü ben çok işsiz kaldım..
Çünkü ben çok "Üzüm, peynir, ekmek" günleri yaşadım.
Bilirim..
Ama ben tek başımaydım..
Komşum Esin Gız'a (Afşar) telefon ederdim.. "Ekmek ve üzümü aldım
geliyorum" diye.. Esin de iki yumurta kırardı.. Al sana
ziyafet..
Bandıra bandıra yerdik.. Esin de o çok sevdiğim Selmi Andak
şarkısını okurdu..
"Gel dosta gidelim, gönül!." Peki ailesi olanlar?. Evde fasulye
parası bekleyenler?.
Okula giden çocukların eğitim masrafları.
Bebeklerin süt paraları.. O ana ve babaların işsiz kalması
bekarlara benzer mi?.
Okuduğum, okuyabildiğim yazarların sayısı zaten parmak sayıma
düşmüştü, HaberTürk'te.. Şimdi Fatih ve Sevilay da yok..
Her şeye rağmen Halil Özer ve arkadaşları en çok elimde kalan spor
sayfalarını yapıyorlardı. O da yok.. Pazar eklerinizde Muhsin
Kızılkaya'nın enfes yazıları ve Güngör Denizaşan'ın bugün tüm
magazin muhabirleri (!) ve paparazzilerine ders gibi "Nostaljik"
takılmaları da yok. Hepsini nasıl özleyeceğim.
Bazıları İnternette olur belki.. Ama ben internette yazı okumaktan
nefret ederim.
Kâğıt kokusu olmalı yazıda.. O muhteşem kokuyu yazı gibi içime
çekmeliyim...
Haber- Türk'ümü aldınız elimden Turgay Bey!.
Kalbimin bir parçasını aldınız!.
Ya sizin kalbiniz kaç parça şimdi?.