Bugün 30 Ağustos!. 30 Ağustos'un ne olduğunu bilen kaç kişi var.. Ya da hisseden..
Var tabii.. Şöyle var.. 30 Ağustos cumaya rastladı ya.. Tatil ya.. Birleştir hafta sonu ile 3 gün.. Yaşasınnnn!.
Hadi bir yere git.. Denize mesela..
Bayramları, hele de Milli Bayramları buna indirgedik..
"Kaç gün tatil?."
Bizi "Millet" yapan, "Ne mutlu Türküm diyene" lafını gösteriş olmaktan çıkarıp, gönüllerimize çakan, hepimizi, aslımız, dinimiz, siyasal görüşümüz ne olursa olsun birleştiren, "Bir" yapan günlerdi onlar..
Daha çocukken yaşamaya başladım o günleri.. 5 yaşındayken başladım, "Türküm" demenin ne anlama geldiğini öğrenmeye.. Gururlanmaya..
30 Ağustos Zafer Bayramı, askerin bayramıydı. 23 Nisan çocukların, 19 Mayıs gençlerindi ya.. 30 Ağustos da askerindi işte.. Hele deniz kenarı kentlerde harika coşku, keyif, eğlence ve deniz yarışmalarıyla iple çektiğimiz Kabotaj Bayramı.. Yani Türk Kara Suları'nda Türk Bayrağı çekme ve çektirme hakkını kazandığımız gün.. O ne gün bilen var mı, okuyanlar arasında.. Kabotaj diye bir lafı bilen var mı, Bayramı bileni geçtik..
Zafer Bayramı heyecanı her kasabada, kentte yaşanırdı.
Önce gazete haberleriyle..
Gazeteler 30 Ağustos'ta terfi edecekleri yazarlardı.. Hayır, sadece paşalar değil.. Teğmenden başlayarak hepsi..
"Ordu Terfi Listesi" idi adı.. Sayfalar, sayfalar kaplar, günler sürerdi. Asker akraba ve tanıdıklarımızı ordan takip ederdik..
"Ooo!.. Dayım yüzbaşı olmuş.. O falan amca Albay olmuş.."
Sonra provalarla yollar kesilirdi.. Çocuklar merakla izlerdik, provaları da.
Sonra da bayram günü gelirdi.. Önce muhteşem bir resmi geçit..
Bandırma'da 50'inci Alay geçerdi. Ankara'daki tören ülke gururu olurdu..
Atatürk'ün süvarileri.. Tanklar.. Füzeler.. Askeri birlikler.. Ulusal kıyafetleri içinde gaziler.. Ve de asıl uçaklar.. Dünya çapında şöhrete ulaşan "Türk Yıldızları"nın gösterileri.. Paraşütçülerin tam şeref tribünü önüne ayakta inmeleri..
Askerlik yıllarımın en unutulmaz günleriydi, iki defa yaşadığım 30 Ağustos.. Muhabere Okulu Yedek Subay Bölüğü'nde takım komutanı olarak yürüdüklerim.. Şeref Tribünü önünde bizi ayakta selamlayan Cumhurbaşkanı'nın önünden geçerken ki, gurur dolu duygularım..Geçit bitince günün anlam ve önemini anlatan konuşmalar yapılır, milli şiirler okunurdu. Coşardık. Ağlayanlar olurdu.
İş resmi geçitle bitmezdi tabii..
Gündüz çiçek alayı dolaşırdı, her şehirde olduğu gibi Bandırma'da da.. Kurumlar ve şirketler otomobil ve kamyonetleri çiçeklerle süsler gün boyu ana caddeleri gezerlerdi.
Geceleri kaldırımlara oturup Fener Alayını beklerdik bu defa.. Ellerinde ışıklı ne bulduysa, meşaleden elektriğe, onu taşıyan insanlar, bisikletler, otomobiller nasıl rengarenk bir ışık cümbüşü yaratırlardı.
Bayram sonrası da, o zaman Bandırma'ya ertesi gün ulaşan gazetelerdeki İstanbul ve Ankara bayramlarının resimlerine bakar, nasıl gıpta eder, nasıl imrenirdik.
Bugün 30 Ağustos.. O 30 Ağustos işte.. Hisseden, tatil olmasa bilen, hatta hiç değilse penceresine bir bayrak asan var mı?.
Çıkın en ama en ana caddelere.. Bayrakları saymanız mümkün.. O kadar az çünkü.. Ben çocukken, şehir "kıpkırmızı" olurdu, Ayyıldızla..
"Çocukken" derken aklıma geldi. Biz çocuklar başka bir şey daha yapardık.
İki çocuk takım olurduk. Birimizde bir sepet.. Öbüründe bir kumbara..
Sepette, iğneye takılı kağıt rozetler olurdu. Kızılay.. Çocuk Esirgeme Kurumu ve Türk Hava Kurumu. Başlardık cadde ve meydanlarda dolaşmaya.
Sepetli olan herkesin yakasına rozet iğneler, kumbaralı olan da, kumbarasını uzatırdı.
Toplanan paralar bu üç Cumhuriyet Kurumu'na giderdi.
Bugün Çocuk Esirgeme Kurumu'nun adını duyan var mı?.
Kızılay ve Türk Hava Kurumu'nu duydunuz ama. İki gün önce ikisi hakkında da soruşturma açıldı ya!.
Hiç ama içimden gelmiyor.. Hiç ama hiç hissetmiyorum ama, vazife gibi yazıyorum.
"Bayramınız kutlu olsun!."