Bu ülkede bin yazardan 900'ü siyaset yazarken, okuruna bir seçim
hakkı tanıyan, farklı dünyalardan, farklı şeyler okuma hakkı veren
bir kaç yazardan biriyim.
Siyasal Bilgiler'de okumam, önce asker, sonra siyasetçi bir babanın
oğlu olmama rağmen siyaseti hiç sevemedim. Birinci sebep
o..
İkincisi.. Bu ülkede hele 1980'lerden sonra, spor, kültür ve sanat
nerdeyse yazılmaz oldu.. Gazetelerin arkasında Fener, Galatasaray,
Beşiktaş'tan başka şey yazmayan sayfalar "Spor" değildi.. Kültür,
sanat dediğimiz şey de, üçüncü sınıf ama dekolte şarkıcılar ve
ikoncanlara boğuldu.
Oysa bu ülkede sporda ve sanatta çok önemli şeyler oluyordu.
Birileri de bunları yazmalıydı. O gençlerin teşvike, takdire
ihtiyaçları vardı.
Üçüncüsü.. Bir şeyi, hem de büyük bir gazetede yazdığın zaman, bir
işe yaramalısın. Siyaset yazdın mı, hele çok sert yazdın mı,
birilerini, olmadı, kendini tatmin edersin, ama yazdığın hiçbir
şeyi düzeltmez. Oysa bir, tek bir yazı ile düzelebilecek çok şey
vardır. Onları bulup altını çizdin mi, hele bir de yolunu gösterdin
mi, halkın pek çok küçük ama önemli sorununu çözersin. Yazdığın işe
yarar. Görürsün.
Masanın başında en kolay yazılacak şeydir, siyaset
yazısı..Günümüzden örnek vereyim..
Duruma bakalım.
Ben bu satırları yazarken, hükümeti kurma görevi alan AKP Lideri
Davutoğlu, koalisyon turlarına başlamıştı.
Seçimlerden AKP birinci parti çıktı ama, tek başına iktidar
olmasına yetecek sandalyeyi elde edemedi. Üç ihtimal belirdi.
Koalisyon, azınlık hükümeti. Erken seçim.
Bütün seçim kampanyalarını, AKP ve liderlerine saldırı üzerine
kuran muhalefet daha ilk gece MHP Lideri Devlet Bahçeli'nin kendi
kafasından salladığı kesin hükümlerle, bir araya gelip, AKP'siz bir
koalisyon kurma şansını kaybetti.