Beni hem sağ gözümde gelişmekte olan katarakttan, hem de, miyop,
hipermetrop ve astigmat gözlüklerimden kurtaran o çağın mucizesi
lazerli işlemin (Ameliyat diyemiyorum. On beş dakika sonra, kalkıp,
çıkıp gidiyorsunuz, çünkü) son aşamasıydı, Dr. Bozkurt Şener'in 30
gün sonraki kontrolü.. Gene gelişmiş aletlerle baktı ve "Damlalar
da son" dedi. Sabah başlayıp, yatana dek günde dört kez tekrarlanan
o üç damla zahmeti(!) de bitti. O konuyu ayrı bir yazıda
anlatacağım. Meraklısı çoktur çünkü..
Bozkurt Hocam beni uğurlarken "Eray Beyin yanına uğrarsan, az sonra
ben de gelirim bir kahve içeriz" dedi.
"Uğramam mı" dedim.. "Bütün bu işler onun sayesinde.." Eray, Eray
Kapıcıoğlu.. Dünya Göz'ü kuran ve gerçek bir dünya kurumuna
döndüren adam.. Çıkıp teşekkür etmezsem olur mu?.
En üst kata çıktım.
Sekreteri Ebru "Sizi bekliyor..
Yanında Genel Kurmay Başkanı da var" dedi..
Odaya girdim. Tam karşımda Eray oturuyor.
Onun karşısında çok sevgili dostum, "Bursa" deyince
aklıma ilk gelen adam, Cavit Çağlar, ikisinin
arasında da, Hulusi Akar Paşamız..
Beni görünce ayağa kalktı..
"Hıncal Bey beni tanıdınız mı" dedi.. Şaşırdım.. Genel Kurmay
Başkanını hem de her gün gündemde olduğu bir devirde, bir
gazetecinin üstelik, tanımamasına imkan var mı?.
Güldü, yüzümden anlayıp..
"Biz sizinle sınıf arkadaşıydık" dedi.. İşte o zaman
yere düşecektim..
"Nasıl yani" dedim..
"1990 yılında, İtalyan Kültür Merkezi'nde dört ay ayni sınıfta
İtalyanca öğrendik" dedi..
Arkamdan da konuşurlarmış.. "Adama bak.. Dünya Kupası'nda 20 gün
İtalya'da kalacak diye İtalyanca öğreniyor.. Vay ki vay!."
Hulusi Akar Paşam da Binbaşıymış o zaman.. Nato'nun en büyük
karargâhlarından biri İtalya'da..
Onun sebebi de o, Sevgili dostum, milli binici Aldo Baldini
hocamızın öğrencisi olmasında..