Bindiğimiz her araçta, bir çılgın, bir deli, bir ruh hastası,
bir manyak olabilir, değil mi?.
Peki bu, ölüme mahkumiyet mi demektir?.
Kendisine şemsiye ile saldıran yolcuya yumruk atmak için, hızla
giden metrobüsün direksiyonundan anında fırlayan şoförün sebep
olduğu çok ucuz atlatılan kazadan söz ediyorum..
Kontrolsüz kalan metrobüs, E-5 otoyoluna fırlıyor. Oradaki bir
başka yolcu otobüsüne çarpıp adeta şaha kalkıyor, sonra üç
otomobilin üzerine düşüp onları pastırmaya çeviriyor.
Dehşet verici sahneleri televizyonda izlerken hiç aklınıza geldi
mi, E-5'teki trafiğin o sırada tıkalı olmasındaki Allah'ın
mucizesi?.
O sırada E-5'te 100- 120 kilometre ile akan bir trafik olsa, en az
200 araba o hızla birbirine girer, onlarca ölü, yüzlerce yaralı
olurdu.
Kalp krizi geçiren sürücüler bile, arabalarını son hamle ile kenara
çekip ölürken bu şoförün yaptığı resmen, alenen "Toplu cinayet"
değil mi?.
Toplum için hangisi daha tehlikeli?.
Her türlü kamu aracına serbestçe binebilen bir ruhsal dengesi bozuk
yolcu mu, yoksa o kamu aracının direksiyonunda oturan öfke kontrolü
sıfır sürücü mü?.
Şimdi "Adalet"e bakar mısınız?.
Yolcu tutuklu yargılanacak.
Sürücü için dava bile yok..
Bu ülkede savcılara ve yargıçlara güven hızla azalıyor..
Dahası.. Bütün kamu şoförlerinden sorumlu kurum Belediye..