Hıncal Uluç Sabah Gazetesi

“Öyle bir şeyim var ki, alıp götüreceğim..”

Bu pazar da, yeni kuşak okurlarımın görmediği, bilmediği yazılarımdan seçtiğim, hem de en sevdiklerimden, bir eski yazımı sunuyorum.. *** Tanrım, ne güzel gözlerdi bunlar.. Mumların loş ve dalgalı...

29 Eylül 2019 | 2.112 okunma

Bu pazar da, yeni kuşak okurlarımın görmediği, bilmediği yazılarımdan seçtiğim, hem de en sevdiklerimden, bir eski yazımı sunuyorum..

*** Tanrım, ne güzel gözlerdi bunlar.. Mumların loş ve dalgalı ışıklarının arkasında nasıl hüzünlü bakıyordu etrafa.. Ve ben onlara bakıyordum durmaksızın.. Yaş 23.. Delikanlı çağındaki cevherin dorukta olduğu günler.. O zaman diskolar, barlar, kafeler yok. O zaman kızlar gece çıkmaz.. O zaman ancak hafta sonunda bir arkadaşın evi boşsa, anne, baba bir yere gitmişse, plaklar, pikaplar, Grundig TK 24 teypler ve makara bandlar yüklenir, parti yapılır..
Ben pikabın yanında oturuyorum.. Dans eden çiftler için aralıksız müzik çalma görevini kendi kendime vererek.. Plak değiştirmediğim zamanlarda da sigara içerek.. Kalabalık içindeki yalnız insanların tipik görüntüsüdür bu.. Üstlerine vazife olmayan işlerle uğraşmak ve boş kaldığı zamanlarda, boş kalmamak için sigara üstüne sigara içmek..
O sigara senin o an meşgul olduğunu gösterir.. Neden birisinin yanına gitmediğini gösterir.. Başkasının da senin yanına gelmesini önler.. Özellikle kızlar için.. İstemediği biri dansa kaldırmak isterse, kız sigarasını işaret edip kurtulur..
Niye kalabalık içinde yalnızım.. Niye saatlerden beri dans eden bu çiftlerin arasına karışmıyorum?.. Niye mesela, bu muhteşem hüzünlü gözlerin, benim gibi saatlerdir yalnız oturan ve etrafa bakan sahibesinin önüne gidip "Dans edelim mi" demiyorum..
Cesaretim mi yok?.. Değil.. Mesele cesaret değil.. Mesele benim kendimi bildiğim ilk yaşlarımdan beri yanımda taşıdığım huyum..
Ben kimseden hiçbir şey istemedim hayatta.. Annemden harçlık bile istemezdim..
"Ağabeyin istiyor alıyor" demişti bir gün annem ilkokula giderken.. "Sen niye istemiyorsun? İhtiyacın yok mu?.."
"Peki sen niye istemeden vermiyorsun anne?.. Ağabeyime veriyorsun, ihtiyacı var diye.. O zaman benim de ihtiyacım olabileceğini niye düşünmüyorsun?.."
Sonra çözdük.. Haftalığa bağladı beni.. İstememe gerek kalmadı..
Neden istemiyorum?.. Çünkü korkuyorum.. Reddedilmekten korkuyorum.. Ne olur reddedilirsem?..
Gururum kırılır..
Gururum!..
O benim her şeyim.. Babam öğretti.. "Her şeyini kaybet, gururunu kaybetme" dedi.. Fazla öğretmiş.. İstemek, gururunu riske etmek olmuş kafamda.. O yüzden istemiyorum.. Bana verilen, bana teklif edilenle yetiniyorum.. Her yerde.. Her konuda..
İşte şimdi de durum bu..
O güzel hüzünlü gözler, partinin başından beri tıpkı benim gibi hiç dans etmeyen birine ait..
Neyse bitti.. Mumlar söndü, ışıklar yandı.. Kapıdan birlikte çıktık o güzel gözlerle..
"Güzel olmanın bir ilahi lütuf olduğunu sanırlar" dedi bana.. "Dikkat ettin mi, bugün bir tek beni dansa kaldırmadılar.. Neden?.. Çünkü erkekler 'Bu güzel kızın mutlak bir sevgilisi vardır, nasılsa.. Yoksa bile, bu güzellik bana yüz verir mi' diye düşünür, gözlerine kestirdiklerinin peşine düşerler. Çirkin şansı dedikleri bu işte.. O zaman da ben hep böyle otururum!."
"Ben de aynen öyle düşünürüm" diyemedim tabii..
Bizden birkaç sokak ötede oturuyor.. Ara sıra rastlaşıyoruz yolda.. O müthiş gözler gülümsüyor bana.. Davetkar mı?.. Yok canım bana öyle geliyordur.. Ben de gülümsüyorum.. Tek kelime konuşmadan devam ediyoruz yollarımıza.. Gülümsemeler giderek daha sıcaklaşıyor..
Onu uzaktan bana doğru gülerek gelir görünce, Nahit Ulvi Akgün'ün dizeleri geliyor aklıma, hep.. O zaman, romantik dizeleri ezbere bilir, delikanlılar ya..
"Bir şey var aramızda
Senin bakışından belli
Benim yanan yüzümden
Dalıveriyoruz arada bir
İkimiz de aynı şeyi düşünüyoruz belki
Gülüşerek başlıyoruz söze
Bir şey var aramızda
Onu buldukça kaybediyoruz isteyerek
Ne kadar gizlesek nafile
Bir şey var aramızda
Senin gözlerin ışıldıyor
Benim dilimin ucunda.."
Dilimin ucunda da, çıkmıyor bir türlü, onun gözlerinde hep ışıldarken..
İşte gene geliyor karşıdan.. Bu defa beni görünce resmen koştu yanıma.. Konuştu..
"Arthur Rubinstein'ın konseri var bu hafta sonu.. Sabah erkenden gittim kuyruğa girdim. Sıra bana gelmeden bitti. Sen gazetecisin.. Belki bulabilirsin.. Götürsene beni.."
Ben bu biletleri bulurum.. Bulmasam yaratırım.. Arthur Rubinstein dünyanın gelmiş geçmiş en büyük piyanistlerinden biri diye değil.. O muhteşem hüzünlü gözlerle iki saat yan yana oturmak, onun sıcaklığını hissetmek, nefesini duymak için..
Gazeteciyiz ya.. Buldum biletleri tabii..
Nasıl boynuma sarıldı, "Sen bir harikasın" diye..
Gittik.. Tıklım tıklım bir salon.. Merdivenlerde bile insanlar üst üste..
Rubinstein nasıl çalıyor yarabbim.. Ve o müthiş gözler nasıl yakınımda..
Bir kreşendoyla göklere yükseldi piyanonun sesi ve koltuğun kenarında duran elimin üzerinde bir el hissettim.. Onun eli.. Avcunun içiyle benim elimi kavramış, nasıl sıkıyor..
Gözlerine baktım.. Gözleri piyanoda dolaşan o sihirli ellerde.. Kendinden geçmiş adeta.. Kendine geldi.. Gelir gelmez elini çekti.. Çekti ama, kendi koltuğunun kenarına, tam benim elimin yanına koydu..
Bir davet mi bu?.. Bir işaret mi?.. Şimdi ben mi elimi onun elinin üzerine koymalıyım.. Koyarsam.. Çekmezse, her şey başlar.. Peki ya çekerse..
Ya çekerse.. Bunun anlamı "Beni Rubinstein'e götür derken bunu kastetmedim.. Demek sen de o erkeklerden birisin" olmaz mı?..
O güzel gözler, artık bana o tebessümle değil de "Beni hayal kırıklığına uğrattın. Sen de fırsatlardan faydalanma peşindeki erkeklerden birisin" diye bakarsa..
O zaman da ben biterim..
Eline çekerse öleceğim.. Çekmezse, daha çok öleceğim.. Ne yapacağım ben?..
Rubinstein coşmuş, sağ elini, solun üzerinden atlatmış.. Kollar çapraz.. Sağ el soldaki, sol el sağdaki tuşlara basıyor.. Ben gözümün ucu ile, benim elimle onun eli arasındaki birkaç milime bakıyorum..
Sıcaklığını hissettirecek kadar yakın, dokunulmayacak uzak mesafeler yaratan birkaç milime..
Kafamdaki çatışma bitmedi.. Konser bitti.. Evine bırakıyorum, kapının önünde teşekkür ederken, "Böyle güzel konserlere hep gidelim olur mu" dedi..
Rubinstein bir daha Türkiye'ye gelmedi..
Deliler gibi sevdiği kadına, sıcaklığını hissedecek kadar yakın, ama dokunamayacak kadar uzak yaşayan Şövalye Cyrano de Bergerac'ın, bana da "Neden" diyeceklere en güzel yanıt olacak, ölüm anını, final dizelerini taşıyan kitap, hep kitaplığımda, hep elimin altında, hep yalnızlığımda oldu.. (Bugün, yatak odamda, yatağımın başında durur, hâlâ o kitap. Hâlâ açar okurum, uykusu kaçan gecelerimde.. Cyrano'nun son sözleri, hep beynime çakılı kalacak.)
"Her şeyimi koparın, bekletmeyin ölümü:
Alnımdaki defnemi, göğsümdeki gülümü
Koparıp alın!
Fakat size rağmen, bir şeyim,
Öyle bir şeyim var ki, alıp götüreceğim.
Ve bu akşam çıkınca Allahın huzuruna,
Yedi kat gökyüzünün o masmavi nuruna,
Eşikte selam verip karışacağım zaman
Yanımda bulunacak.
Allahıma buradan
Lekesiz, buruşuksuz onu götürüyorum!
Evet, ne yapsanız da..
..Bu benim..
..Gururum!."

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
En güzel manzara... İnsan!.. 23 Kasım 2022 | 4.132 Okunma Türk ve Norveç Halk Müziği’nde ortak noktalar!.. 24 Nisan 2022 | 300 Okunma Bugün için yazmak içimden gelmedi, inanın!.. 23 Nisan 2022 | 618 Okunma Domenec Torrent, hoca moca değil!.. 22 Nisan 2022 | 377 Okunma Pitbull dehşeti ve verilen komik ceza!.. 21 Nisan 2022 | 268 Okunma