Salı sabahı bomboştu İstanbul.. Pazartesiyi ayarlayanlar 4
günlük tatil yakalamışlar, gitmişler. Ne güzel.. Hem onlar
eğlenmiş, hem de turizmden geçinen yüz binlerce aile sevinmiş.
Yani milyonla insan mutlu olmuş.. Holly ile evliyken öğrenmiştim.
Amerika'da bir uygulama vardı. Tatilli bayram salıya mı geliyor.
Bayram, anma her ne ise o yerinde kalır, tatil pazartesiye alınır,
"Uzun Hafta Sonu" yapılır, böylece turizm sektörüne büyük katkı
sağlanırdı. Bu köşede de yazmıştım, yıllar önce..
Turizm Bakan Yardımcısı Hüseyin Yayman yakın dostum; bu konuyu
onunla konuşacağım..
Neyse.. Bizim evden ofis meğer beş dakikaymış. Onu keşfettim.
Binaya girdim. dört asansör de beni bekliyor..
Hani "Şu mektepler olmasa, Maarifi nasıl yönetirdim" diyen Milli
Eğitim Bakanı örneği "Her gün tatil olsa, ne güzel çalışacağız"
diyeceğim..
İşi bitirdim.. Öğlen çıktım. Salı Yemeğimize gideceğim.. 20 yıllık
dostlar buluşması geleneği.
Karşıya geçip ordan biniyorum arabama güzel günlerde. Hem spor
oluyor, hem de yol kısalıyor. Bir baktım binanın önünde koca bir
Toma.. Hani su fışkırtan polis tankı.. Yanında da iki otobüs dolusu
çevik kuvvet polisi..
"Yahu bunca polis, bu tank bizi mi koruyacak?. Kimden koruyacak"
dedim.. Ercan da merak etmiş, sormuş.. Meğer, Barbaros Bulvarı'ndan
aşağı yürüyüş olursa, keseceklermiş. Bizim ora nöbet
yerleriymiş..
Ah Süleyman Bey ah!. Demirel tabii. "Yollar yürümekle aşınmaz"
demişti.
Yürüsünler ne olur?.
Akşam haberlerde gördüm Taksim'in halini.. Orası da Plevne'ye
dönmüş. Bir müthiş savunma, yüzlerce, belki binlerce polisle..
Yahu gelsinler, ne olur?. İşte Maltepe'ye hem de nerelerden
yürüyerek geldiler. Saatlerce kaldılar.. Ne oldu?.
Taksim'e de gelsin isteyen.. Şiddet olmadıkça kimse karışmasın..
Bitti gitti!.
Bu millet bir denemeyi hak etmiyor mu?.
Şimdi manzaraya bakar mısınız?.
İstanbul nerdeyse boşalmış.. Millet dört gün tatilde.. Benim
polisim nerdeyse 24 saat sokaklarda nöbet tutuyor.. "Burdan
yürütme" demişler. Yürümek isteyenlerle boğuşuyor. "Buraya sokma"
demişler, girmek isteyenlerle savaşıyor.
İstanbul tatilde. Polis kelle koltukta.. Peki o polisin eşi yok
mu?. Çocukları yok mu?.
O çocuklar "Baba bizi pikniğe götür" demezler mi?. O çocuklar
babalarıyla oynamak istemezler mi?.
Hayır.. Polisin böyle bir hakkı yok.. O daima görevde.. O daima
tetikte..
Yeşil ışık yandı, geçeceğim.. O ışık yayaya çok az yanıyor. Koşar
adım gitmek lazım.. Benim gibi 79 yaşında olunca pek kolay değil..
Karşıya iki adım kala, arkamda bir korkunç gürültü. Ödümün
patlamasına ramak kaldı, döndüm ne oluyor diye..
Egzozları özel delinmiş, makineli tüfek gibi gümbürdeyen iki
motosiklet yarışıyor.. Barbaros Bulvarında yarışıyorlar iyi
mi?.
Hem de tankları toplarıyla yüzlerce polisin yerleştiği Sabah atv
binası önünde özel egzozlu motorla yarışıyorlar..
Pervasızlığa bakar mısınız?.
Daha felaketi.. Plakalarını alamadık Caner'le.. "Çok hızlılar
anında gözden kayboldular" ondan değil. Plakaları yok..
İstanbul gibi yerde, Barbaros Bulvarında, Sabah gazetesinin önünde,
özel hazırlanmış egzozlarla, plakasız motorlarla yarış etme
pervasızlığına bakar mısınız?.
Bu cüreti nerden buluyorlar acaba?. Hayır, İstanbul'un Valisi yok..
Emniyet Müdürü yok. Olsa bu cüret olmaz zaten. Ben sorumu İçişleri
Bakanı'na soruyorum.. Ankara'ya..
"Seçimden sonra mı sorayım?."
Tamam.. Ben de öyle tahmin etmiştim, zaten!.
Sokaklarda yürümek yasak. Ama motor yarıştırmak serbest!.
Şimdilik!.