Benim için mutluluk tarifi basittir. Sabah işe koşa koşa gitmek.. Çünkü bu sevdiğim işi yapıyorum demektir. Bilimsel Mutluluk Merdiveni'nin tepesinde de o yer alır zaten. (Birinci basamak, karnını doyurmak.. İkinci basamak bir barınak edinmek.. Üçüncü basamak, sevgi.. Sevmek, sevilmek.. Dördüncü basamak başarılı olmak. Beşinci basamak, sevdiği işte başarılı olmak..) ..ve de akşamları eve gene keyifle koşmak..
Özet!.
"Hem işe, hem eve koşa koşa, keyifle, zevkle, heyecanla gidiyorsan, mutlusun demektir." Güne uyandığım yer evim.. Kedilerime mama verdikten sonra kahvem ve iki dilim kızarmış ekmekle kahvaltımı ederken, gazetemi başından sonuna okumak ne keyiftir..
Güne başladığım yer ise, Sabah!. Balmumcu'da, yani İstanbul'un en önemli caddelerinden Barbaros Bulvarı'ndaki gazete binamız..
İşte onun önünde arabamdan indiğim anda, ilk darbeyi yiyorum..
Gazete önündeki kaldırım sigara izmaritleriyle dolu.. İçerde sigarayı yasaklayınca, caddeyi, kaldırımları kül tablası yaptık.
Aslında içerde içmekten daha ayıp, daha büyük kabahat..
Bu şehri temiz tutmak, sadece belediyelerin değil, yaşayan insanların da görevi.. Yapmayanları uyarmak da, "Dördüncü Güç" olarak bizim.. Ama biz kendi binamızın önünü kül tablasına çevirirsek, başkalarını hangi yüzle eleştirecek, onlara nasıl "Yapmayın, bu kent sizin yüzünüzden leş" diyeceğiz..
"Ele verir talkını, kendi yutar salkımı" demezler mi adama!.
Bu hüzün, sigara yasağının başladığı günden beri böyle.. Kimsenin de umursadığı yok.. Yasağı uygulama durumunda olanlar, kentin temizliğini koruma, kirleteni cezalandırma makamlarında oturanlar dahil.. Dünya güzeli Boğaz'ı, kenar ev ve mekanlarda yaşayanların çöplük gibi kullanılmasına aldırmayanlar, Sabah'ın önüne izmarit atanları mı kollayacak?.