Dostu, arkadaşı, kardeşi olmakla gurur duyduğum bir büyük insan,
bir harika gazeteciyi daha kaybettik..
Evet.. Evet.. Gazeteci..
Kendisine "Fotoğrafçı" denmesinden nefret ederdi. "Fotoğraf
sanatçısı" gibi eklemelere deli olurdu.
"Ben gazeteciyim" derdi.. "Ben foto muhabiriyim!."
Öyleydi gerçekten. Giderek yok olan, unutulmaya başlayan "Gazeteci
kuşağı"nın son temsilcilerindendi Ara.. Sadece mesleğin değil,
bizim, ülkemizin, insanımızın da temsilcisiydi, dünyada.. "
Dünyanın en ünlü, en saygın Türk'ü" dersem inanın..
Dünyanın en inanılmaz resimlerini çekmiş, kimsenin başaramadığı
röportajları yapmıştı..
Picasso mesela.. Geçen kış, dünya televizyonlarında "Deha" adıyla
yaşam öyküsü, belgesel drama türünde anlatılan büyük Üstad'ın evine
girip, günlük yaşamını anlatan fotoğraflarını çekmeyi başarmıştı.
Picasso, Ara'dan öyle hoşlanmıştı ki, "Sen bizim ressam Cezanne'a
benziyorsun, otur, ben de senin resmini yapayım" demiş. Çizmiş,
altını imzalamış ve vermişti.
Ara imzalı Picasso fotoğrafları ve Picasso imzalı Ara resmi.. Bu ne
demektir bilir misiniz?.
Picasso olur da Dali olmaz mı?.
O "Deli.. Dâhi" adamın fotoğraflarını çekmeyi de başardı.
Sophia Loren'in resmini, otelinde, yatak odasında çekmeyi
başarmıştı. Dünyanın taptığı sinemacı Alfred Hitchcok'a "Yahu ben
Picasso'larla, Dali'lerle çalışan Ara'yım. Sen de kim oluyorsun"
diye şakalaşan adamdı.
Winston Churchill, Maria Callas, Louis Aragon, Jacques Prevert,
Orson Welles.. Daha nice niceleri..
Çekemediği, daha doğrusu "Çekmediği" tek ünlü Charlie Chaplin, ya
da bizdeki adıyla Şarlo'ydu. Son günlerinde İsviçre'de bir şatoda
yaşıyordu büyük usta.. Ara "Karda, soğukta üç gün şatonun etrafında
dolaştım. Sonra karısı Oona (Ünlü yazar Eugene O'Neill'in kızı)
acıyıp onu içeri aldı.
'Charlie felç.. Bu haldeki resimlerinin dünyadaki imajını
bozacağını düşünüyor. Dünyanın gözünde eski hali ile kalmak
istiyor' dedi.. Düşündüm. Şarlo haklı.. Tek kare çekmedim,
konuştum, çıktım gittim" diye anlatır..
O müthiş gazeteci, efsane foto muhabiri, ayni zamanda keşşaftır da
bilir misiniz?.
1958'de Aydın'a bir baraj açılışına gitmişken, çevreyi tanımak için
tek başına köy yollarına dalar.. Kaybolur. Dolanırken, aralarında
hayvanların otladığı, köylülerin gezdiği harabeleri görür.
Fotoğraflarını çeker. İstanbul'a döndüğünde "Ne bunlar" diye
araştırır. Görür ki, kimsenin haberi yok. Çektiği fotoğrafları
arkeolojiyle ilgili bütün kurumlara yollayınca, adını güzellik
tanrıçasından alan 2500 yıllık antik kent Afrodisias'ı keşfettiği
ortaya çıkar.
Onu Ankara'da Yankı dergisinde tanıdım.. M. Ali Ağabey'i (Kışlalı) ziyarete gelmişti. Kışlalı seslendi.. "Ara burda, gel.." Fırladım gittim. Dünya tatlısı adamı orda gördüm. Sohbet. Sonra ikisini yalnız bırakıp odama döndüm..
Bir baktım elinde kamerası benim odaya gelmiş, masa başında resmimi çekiyor.. O resmi bana yolladı. Ben dangalak, kaybettim iyi mi?. Bin kere taşınırken bir yere girdi. Yok.. Yıllar yıllar sonra, Yaşamdan Dakikalar'a konuk etmiştik..
"Baba o resmi kaybettim" diye ağlaştım. "Benim arşivde filmi duruyordur, merak etme. Çektiğim hiçbir kareyi atmam" dedi..
Arşiv de arşiv ama.. 2 milyondan fazla kare.. Ara ki, bulasın..
Son görüşüm, Allah razı olsun, Beyoğlu Belediye Başkanı dostum Ahmet Misbah Demircan sayesinde oldu. O ayarlamış. "Hadi Ara'ya gidelim" dedi. Galatasaray'da bir Ara sokakçığı var. Çıkmaz. Dibinde evi. O evi Ara'ya vermişler. Sokakçığın yanını bulvar kafesi yapmışlar. Ara'ya devamlı gelir olsun diye.. Oturduk, bi sohbet.. Bi sohbet.. *** İngiliz Photography Annual onu "Dünyanın En İyi 7 Fotoğrafçısı" arasına koydu.
Amerikan Dergi Fotoğrafçıları Derneği'ne üye olan tek Türk'tü. New York Modern Sanatlar Müzesinde "Renkli Fotoğrafın On Ustası" arasında sergilendi.
Almanlar ona "Master of Leica" ünvanı verdiler.
Fransızlar "Legion d'honner" nişanı..
İsviçre'de, Kanada'da, Japonya'da fotoğrafları sergilendi. Dergiler adına özel sayılar düzenlediler. *** Ara'nın bütün arşivini sahiplenip, müzeleştiren ve gözü arkada kalmadan gitmesini sağlayan Doğuş Grubu, Ferit Şahenk ve Hüsnü Akhan'a şükranlarımla..