"Dünyanın uygar ülkelerinin niye hiçbirinde sokak köpeği yok"
soruma yıllardır tek satır cevap veremeyen Ömür Gedik, kendisine
gelen tweetleri, mailleri kullanıp yazdıkça yazıyor.. Öyle şeyler
yazıyor ki, Ömür'ün "Hayvan dostu" değil, "İnsan düşmanı" olduğuna
inanasım geliyor.
"Ne kötülük görmüş insanlardan böylesi bir nefret için" diye
düşünüyorum, inanın..
Sokak Köpekleriyle dünyanın her yerinde mücadele edilir. Biz de yer
yer ediliyor. Mücadele tarzını eleştirebilirsiniz. Daha uygununu
siz önerebilirsiniz.
Köpek barınaklarımızı yetersiz bulup, onların daha mükemmel hale
getirilmesi için savaş verebilir, öncülük edebilirsiniz.
Hayvanseverlik bu..
Ama köpeği kısırlaştırıp ayni sokağa geri bırakmak, uygarlık da
değil, köpekseverlik de..
"Köpek gibi yaşamak" diye bir laf var, Türkçemizde..
Nedir o?.
Aç bilaç yaşamak, yağmurda, çamurda, karda buzda feci koşullarda
sürünmek..
Hele kuduz lafı çıkınca, sopalarla kovalanmak, taşlarla
öldürülmek..
Bu mudur, bir yaratığa, hem de insanın en iyi dostu köpeğe layık
gördüğünüz yaşam tarzı.
Köpeğim vardı. Adını Cim Bom koydum. Fanatik Galatasaraylılar
kızdılar.
"En sevdiğim yaratığa en sevdiğim Galatasaray'ın adını koydum"
dedim.
Cim Bom 21 yaşında öldüğünde duyduğum acı öylesine büyüktü ki, "Bu
acıya bir daha tahammül edemem" dedim ve Cim Bom'dan sonra asla
köpek almadım. Bugün bahçemde 8 kedi var, ama köpek yok. Çünkü
Köpek acısı, Evlat acısı gibidir. Yaşayan bilir.
O ayrı.. Ama sürüyle dolaşan köpekler de ayrı.. Rahmetli Kazım
Baba'yı Levent Peker Sokak'taki evine, arabayı kapısına nerdeyse
yapıştırıp bırakırdık. Çünkü o sokakta 30-40 köpeklik bir sürü
yaşardı. Kazım Baba da fena halde korkardı.
Köpek korkusu, tıp diline girmiş bir ruh hastalığı.. Hele 40 tanesi
birden etrafınızı sararsa, ya da koşarak üzerinize gelirse..
Şimdi İstanbul'da böyle sürüler dolaşıyor..
İşte bu da ba...