Yakın arkadaşım, genç Taki Doğan.. "Hıncal ağbi" dedi. "Bomba
bir haber yakaladım, ama doğrulatamadım. Sen Genel Müdürün yakın
dostusun, arayıp sorar mısın?."
Aradım Genel Müdürü.. Haber doğru.. Taki'yi açtım.. "Tamam"
dedim.
Haber ertesi gün Milliyet'te manşet olarak çıktı. Taki Doğan o
haberle "Yılın Spor Yazarı" ödülü aldı. Tabii o haber benim
Cumhuriyet'te yoktu.
Bu minik anıda, bakın bugün olmayan neler var?.
Bir.. Dostluk, arkadaşlık, meslektaşa güven ve inanç!.
Ankara'da tüm gazeteciler, Haber atlatmak için çırpınırlardı. Ama,
o ayrı şeydi, insanlık, dostluk ayrı. O haberi için Taki'yi çok
kıskandım ama, haberine, hem de ben doğrulattığım halde, ortak
olmadım. Önce insandım çünkü. Sonra gazeteci..
Taki, aldığı ödülünü ertesi sabah, çalıştığım Yankı'daki odama
getirdi.. "Bu ödülde senin hakkın büyük ağabey" diyerek..
İki.. O zaman "gazete" demek "haber" demekti. Gazetelerin Ankara'da
koskoca büroları vardı. Bugün o kadar kişiyle gazetenin tamamı
çıkıyor.
O bürolarda ayrı bir spor şefi, spor servisi vardı. Çünkü "spor"
Ankara'dan yönetilirdi. Gazeteler de "spor" yazarlardı.