Dün, masamda kahvemi yudumlarken, gazetemi okuyorum, her sabah olduğu gibi..
21'inci sayfanın tepesindeki başlık tokat gibi indi yüzüme..
"Umutsuzluk haramdır!."
Nihat Hatipoğlu Hocamızın "Cuma sohbetleri"nin başlığı bu..
Ülkemde nerdeyse, sokaktaki adamdan, Meclis salonlarına, herkes, kulak fısıltılarından, dost sohbetlerine, köşe yazılarından, televizyon programlarına, yetmedi, azgınca sosyal medyaya her ortamı kullanarak, her yer ve fırsatta "Umutsuzluk" yaymak için çırpınır ve "Ne olacak bu ülkenin hali" lanet sorusunu milyonlarcamıza sordurur, yani iç ve dış düşmanlarımızın, bizi bölmek, parçalamak, birbirimize düşürmek, yetmedi, iç savaşa sürüklemek için en uygun havayı, yani "Umutsuzluğu" yaratırken, Nihat Hoca gibi saygın bir ustanın "Umutsuzluk haramdır" sözünün ne kadar etkili olabileceğini düşündüm..
..ve de ne kadar doğru olduğunu..
Bin kelime ile yazamayacağım şeyi, iki kelime ile bitirdin.
Teşekkürler Hocam...
***
Dün bir başka tokat gibi başlık da Günaydın ekimizde, Mevlüt Tezel'in sütununun tepesindeydi.
"Mini etek de giymemiştim!." Ankara'da bir halk otobüsü şoförü, gecenin bir vakti otobüsüne binen kadına, tüm yolcular inip baş başa kaldıklarında tecavüz etmişti. Nefret uyandıran olay büyük yankılar uyandırdı. Hemen herkes okudu, duydu, izledi..
Ayşe Arman kadınla konuşmuş. Mevlüt, o koca konuşmadan bir lafı yakalamış, altını çiziyor..
"Mini etek de giymemiştim" demiş, tecavüze uğrayan kadın..
"Mini etek bile giymemiştim.."
Yani, "Mini etekli olsam da, tecavüz etse, neyse" demeye getirmiş, kurban..
Yani o hale gelmişiz ki, bu ülkede kadınlar bile mini etek giymenin tecavüz sebebi olacağını düşünmeye başlamışlar..
Bu algı durup dururken mi oluştu?.