Takım deplasmana gider de, seyirci gitmez mi?.
Benim ilk deplasmanım 1956 yılındaydı. O zamanlar dünyanın en
efsane takımıydı Macarlar.. Onlarla İstanbul'da milli maç
oynayacaktık..
Önce İzmir'e gittiler..
İzmir karmasına tonla gol attılar..
Ama Ankara'da, Orhan Şeref Apak'ın çıkardığı muhteşem takım ve
oynattığı harika taktikle öyle evirip çevirdik ki maçı, 19 Mayıs'ta
maçı izleyen ağabeyimle "Biz bu maçı kaybettik ama misli kazanırız"
dedik.
Türkiye zamanın yenilmez armadası Bozsik, Kocis, Puskas,
Czibor, Hidegkuti'li o efsane takımı yenerse tarih
olurdu. Tarih yaşanırken orda olmalıydık..
Maçtan bir gün evvel, eve geldim ki, ağbim yok.. Allem etmiş,
kallem etmiş, annemi kandırmış, hem izin, hem para almış, öğle
treni ile İstanbul'a gitmiş..
Hem maçı kaçırmak, hem de ağabeyim tarafından ekilmiş olmak, yıktı
beni..
Odama kapanmış hüngür hüngür ağlıyorum.
Yaş 16.. Akşam kapım açıldı..
Babam girdi içeri..
"Kalk, hemen İstanbul'a gidiyorsun" dedi.. "Al şu parayı, doğru
istasyona.." Eve gelince beni sormuş.. "Öcal gitti, o kaldı diye
odasında ağlıyor" cevabını alınca, "Benim oğlum gitmek istiyor da
neden bana söylemediniz" demiş ve dalmış odama..
Parayı kapıp doğru Ankara garına gittim. Gece yarısına doğru tren..
Rötar yapmazsa, ucu ucuna maça yetişme ihtimalim var..
Garın loş bekleme salonunda oturup bekliyorum ki, biri girdi
kapıdan..
"İstanbul'a gidecek var mı?. Arabamla gidiyorum.
Tren bileti fiyatına götürürüm.." Dört kişi fırladık.. Araba sabah
erkenden İstanbul'da olur, benim de maça yetişmem kesinleşir. Adam
da maça gidiyormuş meğer..