Öğleden sonra evde olduğum saatlerde, haber kanallarından biri açık olurdu hep, öğleden sonraki "Okuma" saatlerimde..
Haber TV'leri, birbirlerinin kötü kopyası olup, haberden başka her şey vermeye başladıkları günden beri vazgeçtim bu huyumdan.. Şimdi salonda okumak için divana uzanırken, hepsini birer birer tıklıyorum. Altta "Kırmızı Yazı" yoksa, geçiniz. Önemli bir şey yok. Palavraya da benim karnım tok.. Dönüyorum TRT Müzik'e.. Okurken müzik eşlik ediyor bana, hafif hafif.. Bir tanıdık ses, veya şarkı kulağıma çalınırsa, okumaya kısa bir ara veriyorum. Teneffüs gibi oluyor..
Öyle güzel şeylere rastlıyorum ki, TRT Müzik'te..
Geçen gün dinlemeye doyamadığım Sarı Gelin'in melodisi takıldı kulağıma.. Ekrana döndüm gayri ihtiyari..
Bir cennet.. Ama ne cennet?. Dünya güzeli bir vadi.. Çocukluğumda bizim Çavuşköy'e yakın, Değirmen Boğazı vardı. Sular içinde.. Tam da boğazın içinden bizim baş değirmeni çeviren su, minik çavlanlar yaparak gelirdi.. Vadinin iki yanındaki ağaçların dalları birleşir çardak yaparlardı adeta..
Babam kuzu çevirtirdi orda.. Ayni orası..
Yazı bindi.. Bartın Kurucaşile Göl Deresi Şelalesiymiş orası.. O dünya güzelliğinin içinde çalanlar da Anadolu Kuartet diye bir gurup. İki keman, bir viyola, bir çello..
Yani bu nasıl bir güzelliktir?.