"Milli takımda bu zamana kadar hangi durumdaysam yine o
durumdayım. İspanya'da da gayet iyi oynadığımı düşünüyorum. Ne
starım, ne star adayıyım. Sadece milli takım için bir şeyler
yapmaya çalışacağım."
Karadağ maçı öncesi yapılan basın toplantısında aynen böyle demişti
Arda, beni fena halde öfkelendirerek.. Söylediklerinin "Tevazu"
falanla ilgisi yok..
Bu sözler İspanya'da niçin "Ligin En Kötü 11"ine girdiğini
açıklıyor.. Beni delirten de o..
Şimdi ona bir teklifim var..
Barcelona'da en iyi oynadığı maçı seçsin.. Ben de Karadağ maçının
kasetini alayım. İkisini arka arkaya ve baş başa izleyelim..
Görelim bakalım, İspanya'da oynadığı futbol, milli takımda
oynadığına benziyor mu?.
Milli takımda, bir lider, bir koşan ve koşturan, hepsinden önemlisi
harika yetenekleri ve klasını durmadan sergileyen bir "Yaratıcı"
Arda vardı. Barcelona'da ise, silik, sönük, ayağına aldığı topu
sıfır riskle kullanan ve en yakınındaki takım arkadaşına, yani
yüzde seksen yana ve geriye garantili pasla kullanan Arda.. İkili
mücadeleye, adam eksiltmeye teşebbüs bile etmeyen Arda..
Yani o 90+4'teki harika hava pasını, Barcelona Arda'sı atmaz. Bir
metre yanında kim varsa, ona verir, hakem de bitiş düdüğünü
çalardı.
Bak sevgili Arda..
Barcelona gibi bir "Yıldızlar" takımı, yıldız olmayan futbolcuyu
sadece fiziği, yani savunma için, onun da göbeği için alır.
Savunmanın kenarlarında oynayanların da, hücuma çıktıkları, kurulan
oyuna katıldıkları için yıldız olmaları gerekir, çünkü.
Barcelona sana fiziğin ve çok koştuğun için mi 50 milyon euro
saydı, yoksa "Yıldız" vasıflarından dolayı mı?.
Ne kendini kandır, ne bizi..
Bu "Risksiz" oynama merakın yüzünden, takımda garanti yerini
Rakitic gibi bir yeteneksize kaptırdın.. Niye?.