Doğunun sarp kayalıkları ve dağları içinde yaşayan bir kadın... 30’lu yaşlarında. Dağların ardındaki dünyayı hayatında hiç görmemiş. Masmavi gözleri gökyüzü ile aynı ufka çağırıyor insanı, o kadar derin... Hiç okula gitmemiş, ismini dahi yazamıyor. Hayatında hiç kitap sayfası çevirmemiş, kitap okumak diye bir eylem yok dünyasında. Ama hayat kitabına tam ortasından girmiş... Çok küçük yaşlarda evlenmiş. 6 tane çocuğu olmuş, 30 yıla altı çocuk sığmış. Şimdi her biri okula gidiyor. En büyük olan, her yıl takdir getiriyor annesine. Kaymakam olmanın hayaliyle... Ama evde çok büyük bir eksik var. Baba yok. Kadın, en küçük çocuğuna hamileyken köy koruculuğu yapan baba esrarengiz şekilde kayboluyor ortadan. Ölmüş ya da öldürülmüş...
Kendini hayat kitabını okumaya adamış bir kadın için bazı sayfalar sürprizlerle dolu olabilir. Etrafını kuşatan dağların ardını görmemiş kadın, bir davet üzerine, koordinatlarını hiç bilmediği bir coğrafyada, ülkesinin başkentine doğru yola çıkıyor. Üstelik bölgelerinde yeni yapılan havalimanından kalkan bir uçakla. İlk defa uçağa binmek, ilk defa dağların ardındaki dünyayı görmek, ilk defa Ankara’ya gitmek... Devlet, ülke, vatan... Cefasını çektiği hayatın en tartışmalı kelimeleri onlar...