1 Kasım seçimleri ertesi herkes kendi kulvarına çekilirken, TÜYAP Kitap Fuarı özellikle İstanbullular için esaslı bir hava değişimine vesile olacağa benziyor. Öğrencisinden akademisyenine, medya mensubundan sade vatandaşına herkesi son altı aydır çepeçevre kuşatan siyasal gündemden herkesi çekip çıkaracak bir evren kitap fuarı. Tüm siyasallaşmalarımıza karşı kitap detoksu, toplum olarak hepimize iyi geleceğe benziyor.
Yayınevlerinin, yazar ve çizerlerin ne kadar verimli bir yıl
geçirdiğinin hasılasıyla karşılaşıyor insan fuarda. Yeni kitaplar,
yeni baskılar, fuarın şaşırtanları, değişmeyenleri... 10 yıldır hep
aynı stantta gördüğümüz yayıncının bu yıl ne kadar yaşlanmış
olduğu... Kendine has özellikleri ve aktörleriyle fuar, her yıl bir
haftalığına da olsa kitap kamusunu buluşturuyor.
Her ne kadar kitabı, siyasallaşmaya karşı detoks aracı kılsak da,
son iki yıldır kıyasıya süren siyasal mücadelenin TÜYAP gibi
kültürel hegemonya arenasına nasıl yansıdığını da, merak ediyor
insan. Belli bir kesimin kültürel ajandasını işgal eden ‘gezi’
romantizminin bu yıl neye dönüştüğünü gözlemlemek istiyor. Fakat
bunun için biraz fazla vakit geçirmek gerek belki fuarda. Fuarı,
ikinci gününde, ancak 1-2 saat ziyaret edebilmiş biri olarak, genel
bir değerlendirme için ancak şunu söyleyebiliriz; Türkiye’deki
hâkim kültürel hegemonyanın temsilcisi yayınevlerinde umut
kırıklığının hâkim olduğu bir sönüklükten, kültürel pastanın yeni
paydaşlarında ise bir dinamizmden bahsetmek mümkün.