Yazın dünyasında, tutku ile bir hedefin peşinden gitmeyi, çıraklıktan olgunluğa geçişi anlatan nice güzel kitap var. Okunduğunda hepimize idealizmin coşkusunu aşılayan, azmin ne denli büyük bir güç olduğu duygusunu yaşatan. Martin Eden, bunlardan birisi mesela. Yazar olmak isteyen bir gencin, hiç bıkmadan dergi editörlerinin kapısını aşındırma öyküsünü anlatıyor Jack London romanında. Özellikle edebiyat, yazarlık gibi alanlarda başarılı olmak isteyen gençlerin motivasyon için ilk okuyacağı cinsten bir kitap.
Tutku peşinde koşmanın hazzını insana hissettiren bir başka
kitap ise, Aşk ve Matematik. Edward Frenkel’in otobiyografik
mahiyette, akademik yolculuğunun hikâyesi. Matematik gibi pek çok
insanın kâbusu olan bir alanın nasıl ‘saklı gerçekliğin kalbi’
haline geldiğini okuyorsunuz kitapta. Rusya’da anti-semitik
engelleri aşarak Harvard’a uzanan bir matematikçinin etkili öyküsü
Frenkel’in hikâyesi.
Birçok öğrencinin önyargıyla yaklaştığı bir konuyu bambaşka bir
pencereden anlatan Frenkel, aynı zamanda bir derse duyduğumuz
ilginin ya da ilgisizliğin şekillenmesinde öğretmenin ne derece
önemli rolü olduğunu da gösteriyor bize. Teşvik, ilgi ve merak
uyandırıcı yönlendirme, bilime ilgi duyan ama metodunu bilmeyen
gençler için neredeyse damarlarında akan kan kadar önemli. Kitaptan
öğretmenlerin ya da öğretmen adaylarının alacağı çok hisse var.
Nice saklı yetenek ancak bir öğretmenin keşfetme, yeteneğe yol açma
idealizmi kadar açığa çıkabilir. Şayet okullarda öğretmenler
matematiğe bir formüller karmaşası olmaktan öte başka bir gözle
bakabilselerdi, müzikle matematik arasındaki bağı
kullanabilselerdi, bugün matematik, öğrencilerin hem okul
başarısında, hem de entelektüel gelişiminde öncü bir role sahip
olurdu.
Öyle ki, Frenkel’e göre, matematiğin olmadığı yerde özgürlük
yoktur. Matematik bilgisi yüksek bir toplumda, karanlık oda
tezgâhları daha azdır. Çünkü matematik gerçekliği titizlikle analiz
etmeyi öğretir. Tıpkı şiir, sanat ve müzik gibi zarafet ve
güzelliğin yanı sıra sonsuz olasılıklar barındırır içinde.