2008-2010 yılları arasında ABD Ankara Büyükelçisi olarak görev yapan James Jeffrey bir mülakatında tam olarak şu sözleri söyledi;
‘Erdoğan Washington’da sevilmiyor. Erdoğan Avrupa’da da sevilmiyor. Otoriter görülüyor ve iyi bir oyuncu olmadığı düşüncesi hâkim. Batı daha önce Erdoğan’dan daha otoriter olan çok liderle muhatap oldu, olmaya da devam ediyor. Ama fark şu; Suudlar, Mısırlılar – lisanımı maruz görün – her koşulda bize yaltaklanıyor. F-16’ları, müttefiklik ilişkilerini falan düşünerek bizimle aynı değerleri paylaşıyormuş gibi yapıyorlar. Erdoğan ise bizimle çatışıyor, çelişkilerimizi yüzümüze vuruyor, dostumuz olmaya çalışmıyor. Ondan daha otoriter liderler ise dostumuzmuş gibi poz yapmakta beis görmüyor. Çok yakın zamana kadar Putin bile böyle davranıyordu. Erdoğan Washington’da bu yüzden sevilmiyor. Biliyorum hiç adil bir durum değil.’
Sayın Jeffrey’nin tespiti, bir yönüyle Erdoğan gerçeğini ifade ediyor. Türkiye toplumunun %50’den fazlasının da taraf olduğu bir gerçek. Uluslararası ilişkileri hakkaniyetten yoksun bir tiyatro sahnesi olarak görmeyen, hakikat ve cesaretten yana bir anlayışın ürünü bu gerçek. Güç odakları ile iyi geçinmek uğruna hakikatleri gizlemeyen, ‘yaltaklanmayan’, gerekiyorsa çelişkileri yüze vuran ve dünyanın pek tabii ki, 5’ten büyük olduğunu haykıran bir gerçek. Küresel sistemin bütün adaletsizliklerini ortaya koyan bir hakikat dili bu.
Kendi ulusal çıkarlarını, her zaman dünyaya bir hassasiyet olarak sunduğu çocuk, kadın ve bilumum insan haklarının dahi üzerinde gören anlayışın, dünya siyasetinde görmek istediği, makbul lider profili elbette Erdoğan değil. Batı ulusal çıkarlarını her daim gözetmek durumunda olan, hatta bunun için gerekirse yaltaklanabilen liderler makbul Batı nezdinde. Hal böyleyken, çelişkileri yüze vurmak ne haddine!