Bir yanda mesafeler ortadan kalkıyor, dünya küçülüyor, kültürlerarası iletişim artıyor, fakat bir yandan da, birlikte yaşamanın imkanını yok eden faşizan tutumlar çoğalıyor. Siyasetçiler duvarlar örerek, yasaklar koyarak kapalı bir toplum düzeni için oy toplama yarışına giriyorlar.
Bu bağlamda, Batı’nın bir reçete olarak sunduğu ‘çok kültürlülük’ kavramının samimi bir çözüm önerisi olmadığını her geçen gün tüm dünya görüyor. Çünkü, bu kavramın bir ahlakı yok. Kendi dışındaki kültürleri dışlayan ve aşağılayan bir tutum, birlikte yaşama modeli nasıl üretebilir?
Batı’nın tarihsel tecrübesinde olmayan bir olgu çok kültürlülük. Haçlı seferleri, sömürgecilik ve keşif kolu olarak oryantalizm, ötekileştirme ve diğerine karşı şiddet üreten tarihsel süreçler/olgular… Buradan sahih birçok kültürlülük modeli çıkması imkansız.
Tüm kültürleri kendi kimliklerini kaybetmeden bir arada tutacak bir düzen arayışında dünyaya baktığımızda, gözümüze ilk çarpan örnek Amerika ki, orada da WASP (White-Anglo-Saxon-Protestan)’ın baskın gücünü her zaman görüyoruz.