- Ankara-Pekin uçusundan notlar
Asyalıların ‘Dışarı fırlayan çivi geri çakılır’ şeklinde bireyselliğe karşı kültürel önyargıyı ifade eden bu deyişi, gerçek bir Asyalı ruhunu mu yansıtır, yoksa bu öğretilmiş bir zihinsel kod mudur?
Ya da doğulular hakikaten dünyayı bir çember, batılılarsa çizgi olarak mı görür? Yoksa bu, coğrafyanın, iklimin ya da tarihsel tecrübenin belirlediği bir eğilim midir?
Meşhur sosyal psikolog Richard Nisbett’in bu ve benzeri sorularını her hatırlayışta, bir yandan da ‘kime göre doğu, kime göre batı’ diye sormaktan kendimizi alamayız. Çünkü yön, kişinin kendi konumuna göre belirlediği itibari bir adlandırmadır.
Doğu ve Batı kavramsallaştırmasının oryantalizmin tarihi ile atbaşı giden hikayesini hepimiz biliyoruz; içinde kemikleşmiş korku ve önyargıların olduğu, ‘Doğu’ - ‘Batı’ klişesi… Buna göre Batı, ‘akılcı, laik, teknisyen, maddeci ve demokrat’tır.
Doğu ise, tek kelimeyle ‘barbar’dır. Ya da Batı ‘savaşla, bilimle, teknikle, ticaretle, kadın cinselliginin sömürüsüyle egemen olmaya calışan barbarlık toprağı, ruhsuz ve dinsiz kıta, hesapçı ve doymak bilmez bir güç makinesi’dir.
Sayısı çoğaltılabilecek bu imgelerin gerisinde büyük akademik ve edebi gelenekler bulunur. ‘Doğu’ ve ‘Batı’, bize coğrafi bir tanımlamanın çok ötesinde geniş bir politik, kültürel, ekonomik ve tarihi arka plan sunan iki ayrı zihni kimliği ifade eder.
Oryantalizmin ürettiği bu düşünce biçimini bir yana bırakalım ve düşüncenin coğrafyası var mı diye düşünmeye devam edelim.
Mesela reklam şirketlerinin doğuda ve batıda farklı söylemlerle ürün pazarladığını biliyoruz; bir ürünün lansmanı Manhattan’da daha bireyci bir üslupla ‘Kalabalığın arasından sıyrılın, keyifli bir yaşam sürün’ şeklinde yapılırken, aynı ürün Kore’de ‘insanları bir araya getirmenin yolunu biliyoruz’ şeklinde mesajlar içeren outdoor reklamlarla tanıtılabiliyor.