Türkiye’de seçim dönemlerinin tuhaf gündemleri oluyor. Bir
dönemin moda gündem maddesi irticaydı. Vesayet odakları laiklik
kalkanı arkasında yıllarca bu elverişli sanal gündemi istediğince
kullandı. Toplumda suni korkular yaratıldı. Bir gün İran, bir gün
Malezya olduk. Oysa toplum, Malezya’nın ne olduğunu bile
bilmiyordu. Sonra, bunun koskoca bir tezgâh olduğu ortaya çıktı,
Müslüm Gündüz’lerin, Fadime Şahin’lerin nasıl bir senaryonun
parçası olduğunu herkes gördü. Olan Türkiye’ye oldu, yıllarca
arkasında bambaşka niyetlerin var olduğu bu sanal gündemle meşgul
edildi. Bir nesil büyük kayıplar verdi.
İki yıl önce de bir başka mevzu, ‘yaşam tarzına müdahale’, Gezi’nin
sanal gündemlerinden birisiydi. Fakat bu balon da kısa sürede sönüp
gitti, epeydir bu üçlemeyi duymuyoruz. Çünkü toplumsal karşılığı
yok. 13 yıllık iktidarın kimsenin yaşam biçimine karışma niyeti de,
pratiği de olmadı. 'Yaşam tarzına müdahale', yıllardır hakları gasp
edilenlerin demokrasi mücadelesi karşısındaki hazımsızlığı ifade
eden sanal bir gündemdi.
Şimdi bir başka gündem var; Cumhurbaşkanlığı Sarayı üzerinden
‘lüks’ çarpıtması ile halk tahrik edilmeye çalışılıyor. Fakat işin
tuhaf tarafı, ‘sarayda saltanat’ diye tahrik manşetleri atan gazete
sahipleri Boğaz’da lüks villalarda yaşıyor. Gerçek bir
anti-kapitalist, gerçek bir emekçi olsa, eleştirinin de bir
saygınlığı olur. Ama yok. Bu da tıpkı geçmiştekiler gibi sanal bir
gündem. Üstelik ‘saray’ diye abartılan yapının Türkiye’nin yeni
yapılan havalimanlarından, kamu binalarından öte bir lüksünün
olmadığını, üstelik buranın bir temsil makamı olduğunu aklı başında
herkes görüyor, biliyor. Zaman içinde de herkes daha net
görecek.
Zihni bu sanal gündemlerle kirlenen herkes geçmişten ders alarak,
vakit çok geç olmadan bir zihin detoksu yapıp, Türkiye’nin gerçek
gündemine, sahici meselelerine dönmeli ve büyük fotoğrafı görmeli.
Görmeli ki, hem iktidarı, hem de muhalefeti günahları ve
sevaplarıyla dört başı mamur değerlendirebilsin. Önümüzdeki dört
yıl boyunca seçim yok. Dolayısıyla 7 Haziran’da önümüzdeki dört
yılı ve Türkiye’nin geleceğini oylayacağız. Ya istikrarın devamı
diyerek Türkiye’nin kazanımlarını sağlamlaştıracak, iktidara yol
hasarlarını tamir fırsatı vereceğiz. Ya da arka bahçesi
karmakarışık, kirli ittifaklara yol açacağız. Eşiği aştıktan sonra,
8 Haziran'da birbiriyle asla yan yana duramayacak dağılmış
ittifakların savruluşu içinde Türkiye’nin geldiği noktayı heba
edeceğiz.