Üsküdar, kültür tarihimizde ‘Kâbe toprağı’ olarak kabul edilir. Çünkü Hadimu’l-Haremeyn olan Osmanlı padişahlarının her yıl Mekke ve Medine halkına dağıtmak üzere gönderdiği para, altın ve hediyeleri kapsayan surre-i hümayun alayları, Haremeyn’e bitişik kara parçası olan Üsküdar’dan uğurlanıyordu. Hatta Üsküdar’ın bir semti bu nedenle Harem olarak isimlendirilmişti.
Anlaşılan o ki, Üsküdar Belediyesi bu tarihi mirası bu yıl biraz farklı yorumlamış ve Bağlarbaşı Kültür Merkezi’nin bahçesine bir Kâbe maketi yapmış. Kutlu doğum haftalarında Türkiye’nin dört bir yanında etkinlikler yapılır. Kuşkusuz tüm bu girişimler iyi niyetli. Fakat iyi niyet yetmez.
Dini temsillerin popüler kültür malzemesi haline getirilmesine karşı biraz hassas olmak gerekir. Çünkü bu tür girişimler dini temsillerin anlam kaybına uğramasına, bağlamından çıkarılıp endüstriyel metaya dönüşmesine yol açar ki, Kâbe maketi bunun en çarpıcı örneği. Geçtiğimiz yıllarda İstanbul’un modern bir semtinde din ile mesafeli kesimleri kutlu doğum programlarına çekebilmek için, buz pateni ile dahi etkinlikler yapılmıştı.
***
Kurumlar her yıl Hz. Peygamber’in doğumunu yeni ve orijinal olduklarını düşündükleri yöntemlerle kutlama temayülünde. Bu temayül çerçevesinde, proje üretenler, satın alanlar, uygulayanlar ve arada dönen maliyeti kapsayan bir endüstri oluşmuş durumda. Oysa din böyle bir endüstriye kurban verilemeyecek hassas bir alan. İhtiyacımız olan şey de ne yenilik, ne orijinallik... Aksine şu değişim çağında belki de biraz da ‘eski’ şeyler yapmak daha hayırlı. Bugün ihtiyacımız olan tek şey, Hz. Peygamber’in ahlakını samimiyet içinde hayatın her alanında yaşamak ve yaşatmak. Bunu hal lisanına taşıdığımızda, Mevlit kandilleri, Peygamber sevgisini toplumca terennüm ettiğimiz zamanlar olarak bize yetecek. Cami ve samimi sohbet halkalarında Peygamber’i daha iyi anlamaya yönelik mütalaalar, salat-ı selamlar, dua ve ibadetlerle, ‘adab’ı olan bir kutlama dinin ruhuna çok daha uygun.