Kazakistan, Türk devletlerinin yüzölçüm olarak en büyük, doğal kaynaklar bakımından da en zengin ülkesi. Periyodik cetvelde yer alan 105 elementten 99’una haiz oluşu, sahip olduğu hidrokarbon kaynaklar ve jeopolitik konumu onu diğer Türk Cumhuriyetleri’ne göre bir adım öne çıkarıyor. Bu doğal özelliklere ilaveten bağımsızlık sonrası diğer devletler gibi iç sorunlarla boğuşmadan, enerjisini kalkınmaya ve modern dünyada yer edinmeye harcayarak Rusya ile pragmatik ilişkiler kurması, ABD, Çin ve Rusya’nın bu coğrafyadaki yarışlarının odak noktasını oluşturması onu merkezî Asya’nın adeta görünmeyen gücü haline getirdi.
Kurucu Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev’in, 1991’den beri
ülkesinin uluslararası kurumlara üyeliklerle güçlendirdiği çok
yönlü dış politikası, 2050’ye uzanan ‘nurlu yol’ hedefiyle
neredeyse 60 yıllık bir projeksiyona sahip. Nazarbayev şu günlerde
bir kere daha,26 Nisan’da yapılacak seçimlere hazırlanıyor ve
muhtemelen kazanacak.
Müstakil bir topluluk olarak Kazakların ne zaman teşekkül ettiği
ilim dünyasında hâlâ tartışılsa da, Kazak tabirinin kullanımının
XIV.yy’a kadar gittiği itespit edilmiş. Kazak, ‘kendi başına buyruk
hareket eden yiğit, cesur, bekâr’ anlamlarına gelen bir kelime.
Kazakların bu isimle anılmasının etnik bir temelden ziyade daha çok
sosyal bir gerekçeye dayandığı söyleniyor.