Felsefe, bilim, sanat, gelenekler, yaşam tarzları… Hepsini kültür kavramıyla özetliyoruz. Kültür artık, yönetilebilir, yönlendirilebilir bir olgu. Adorno, endüstriyel aklın ve bürokratik işletme disiplinlerinin denetimine girdiğini söyleyerek sanatın özerkliğini ve eleştirelliğini yitirdiğini söylese de, bir realite var ki, devlet ve kamu kurumlarının kültür ve sanat işleri başkanlıkları, yaşadığımız dünyanın gerçeği… Her gün milyonlarca lira, binlerce dolar harcanarak kültürel etkinlikler yapılıyor.
Ülkemizde de gün geçmiyor, belediyelerin düzenlediği kültür faaliyetleri, festival ilanları görüyoruz. Görünüşe ve sayılara bakılırsa, kültürü ihmal etmiyoruz. Fakat bu etkinliklerin ne kadar kreatif, ne kadar çoğulcu yaklaşım içinde gerçekleştirildiğini kritik etmek gerekir. Çoğu kültür teşebbüsü, klasik etkinlik formatlarıyla birbirinin aynı olarak tekrar ediliyor, kopyalanıyor. Oysa sanat ve kültür kreativite gerektirir. Yerel halkla bütünleşme gerektirir. Büyükşehirlerde dahi semtlerin dokusu birbirinden farklı. Semt sakinlerinin kültürel etkinliği benimseyebilmesi, kendinden bir şey bulması ama aynı zamanda gündelik hayatın sıradanlığına da yeni bir gözle bakabilmesi, bu kültürel faaliyetlerden beklenen kazanımlardır.
Kültür yönetiminin, sosyal kaynaşmaya katkı sağlaması, toplumun artistik mirasını toparlaması, etik, adil ve sürdürülebilir değerler yaratması ilkeleri çerçevesinde yapılması önemlidir. Altı çizilmesi gereken en önemli konu, halkın kreatif sürece aktif olarak katılımının sağlanmasıdır. Başarılı bir kültür yönetiminin temel kriteridir, mahalle halkının, sokak sakininin, şehir ahalisinin kreatif sürece katılımı. Sözgelimi, afişlerinden, sloganlarına her şeyin fabrikasyon bir mantıkla üretilip, şehir sakinlerinin pasif birer katılımcı olarak davet edildiği festivaller yerine, yerel halkın sürecin bir parçası kılındığı organizasyonlar sanat ve kültür etkinliğinin gerçek amacına ulaşmasını daha çok mümkün kılar. Mesela, afişleri mahalleli tarafından hazırlanan bir festival düşünelim. Bu hem maliyetin azalmasına hem de çoğulculuğun getirdiği kreativitenin artmasına zemin hazırlar. Elbette bunun için, kent yönetiminin halkla gerçek bir ilişki zeminini daha önceden tesis etmiş olması gerekir. Bu tür etkinlikler, toplumda fikirlerin paylaşımına, sosyal hayatta farklılıkların birbirine saygı duymasına, daha da ötesi demokratik bilincin artmasına imkân sağlar.