Bir Çin atasözü var; ‘Büyük beyinler fikirleri, orta beyinler olayları, küçük beyinler kişileri konuşur’ şeklinde. Ne yazık ki ülkemiz son zamanlarda kişiler, olaylar hatta masa ve bardak gibi objeler üzerinden bir sosyo-politik gündem içinde savruluyor. Medyasından siyasetine, hatta akademiye kadar inen bir gündem bu. Ülkenin tüm kurumlarında, koridorlarında ‘küçük beyin’ tartışmaları süregidiyor. Bir siyasal ve toplumsal dönüşümü suntadan yapılmış bir iftar masası üzerinden dönen tartışmalara indirgemek, ancak masada tartışılabilecek fikri, dünya tasavvuru olmayanların işi olabilir.
Oysa Türkiye’nin seviyeli biçimde tartışması gereken ne çok meselesi var. Gerek bulunduğu stratejik coğrafya, gerek çok yönlü tarihsel arka plan, gerekse gelecek adına ele alması gereken ne çok fikir teatisi ve tartışma gündemi var. Söz gelimi son günlerde Çin, Uygur Türklerine yapılan baskılar nedeniyle bu kadar gündemimizdeyken, bırakın Çin’i, Çin’deki baskıların sebebini, etkilerini, nüfus planlamasının sebeplerini tartışmayı, kaç Çin uzmanımızın olduğunu dahi konuşamıyoruz. Çin felsefesi çalışan, Çin Dili ve Edebiyatı öğrenen her ilgiyi tuhaf tercihler olarak nitelediğimiz, bu alanda uzman yetiştirmeye hiç yatırım yapmadığımız yıllardan Çin’in dünya siyasetinde belirleyici güç oluşuna uzanan bir süreçte, Çin’le olan tek ilişkimiz derinliksiz bir ticaret gündemi oldu ne yazık ki hep.
Eğitim sistemimiz hâlâ sanayi toplumu paradigması üzerinden yerel ilgilerle sınırlanmış bir eğitim anlayışı içinde insan yetiştiriyor. Bir lise öğrencisine Çin’e, Endonezya’ya dair bir ufuk açmazsanız, neden Çin tarihi, felsefesi, siyaseti, dili ve edebiyatı üzerine çalışmayı düşünsün.