Seçimlere iki hafta kaldı. Meydanların gündeminde günübirlik tartışmalar var. Hepimiz sandık başına giderken bu gündelik tartışmaların detaylarını unutacak, oluşturduğu toplam algıdan hareketle oy kullanacağız. Ama daha önemlisi siyasi partilerin şimdiye kadar ne yaptığı ve ne yapabileceği üzerinden bir kanaatle sandık başına gideceğiz.
Partilerin bundan sonra Türkiye için ne yapabileceği biraz da
şimdiye kadar ne yaptıkları üzerinden değerlendirilebilecek bir
konu. HDP’den başlayalım. HDP, Türkiye’nin son 12 yılda geldiği
demokratik açılımların bir ürünü. Kürtçe siyasal propaganda yapma
hakkı başta olmak üzere varlığını çözüm sürecinin yarattığı
atmosfere borçlu.
Kendince Türkiye partisi olma iddiasında ama şu an angaje olduğu
yapılanmalar nedeniyle bu imkânsız. Alabileceği muhtemel oylar, ya
hâlâ kimlik siyasetinin prim yaptığı dar çevrelerden ya da AK Parti
kazanamasın diye oy kullananlardan gelecek. Seçim barajı
uygulamasını şahsen tasvip etmemekle beraber, HDP siyaset için
gerekli güven verici diğer niteliklere haiz olmadığı için Türkiye
partisi olmaktan uzak olduğu gibi barajı aşması da zor
görünüyor.
CHP ise, her şeyden önce Türkiye tarihinde tek parti dönemi gibi
karanlık bir devrin tarihi yükünü taşıyor. Geçmişte parlak bir
dönemi yok. Son 12 yılda ise etkin bir muhalefet yapamadığı gibi
iktidar partisinin rüzgârında savrulmuş bir parti. Açıkladığı son
‘proje’ dahi, bu toplumun kültürel, tarihi kodlarıyla
harmanlanmamış, gerçeklikten uzak, ithal bir PR ürünü olduğu aşikâr
ve AK Parti’nin yıllar önce gündeme getirdiği ‘merkez ülke’
söyleminden intihal bir hayal.