Bir terör saldırısıyla daha sarsıldık ama teröristler bilmeli ki, yıkılmadık, kolay kolay da yıkılmayacağız. Kaba güce dayanan hiçbir fikir başarıya ulaşamaz. Er ya da geç kaybetmeye mahkumdur.
Yılbaşı gecesi, İstanbul'da, yerli-yabancı masum insanların hayatına kasteden hain terör, bu sefer bir eğlence merkezinde karşımıza çıktı. Hepimiz hayatını kaybedenlere rahmet, geride kalanlara sabır diledik. Bu tür olaylarda yaşamını kaybeden insanlar, uluslararası terörün, güçler arası mücadelenin gramerinde bir istatistik öğesi olarak yer alsa da, aslında onların her birinin hayalleri, beklentileri olan insanlar olduğunu biliyoruz. Tıpkı bizler gibi. Bu nedenle, bir yere bomba düştüğünde, verdiğimiz ilk tepki, insan kayıplarının güçler dengesindeki yeri değil, koskoca bir dünyanın yıkıldığı fikri üzerine kuruluyor, kurulmalı. Zira 'Kim bir insanı haksız yere öldürürse bütün insanlığı öldürmüş gibidir. Her kim bir can kurtarırsa bütün insanlığı kurtarmış gibidir' (Maide 32)
Fakat dünya öylesine hoyrat bir yere dönüştü ki, ne yazık ki, bu insani tavrın yokluğu, bizi aynı zamanda bir hissiyat terörüne de götürüyor. Tüm insani hasletlerimizi yitiriyoruz. Bir insanın ölümü, bir çocuğun yetim kalışı, bir annenin acısı, terörize olmuş ruhlarımızı empatiden dahi alıkoyuyor. Bu nedenle yaşarken yaptığımız gibi ölürken de ayrımcılık yapıyoruz. Toplumsal hayatın aynasında kendimize bakalım; ölümde ayrımcılık yapmak ne kadar kötü görünüyorsa, aslında yaşarken yaptığımız ayrımcılıklar da o kadar kötü.