Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yurtdışı ziyaretlerinin genellikle üç ana unsuru oluyor. Birincisi, uluslararası ilişkilerin gereği olarak ülkelerarası münasebetleri geliştirmeyi amaçlayan resmi temaslar. İkincisi, işadamlarının katıldığı iş konseyi toplantıları. Üçüncüsü ise, ya bir üniversitede ya da bir strateji enstitüsünde yapılan toplantılar... İlk ikisinin çerçevesi siyasi ve ekonomik. Fakat üçüncüsü, Cumhurbaşkanı’nın ve ürettiği makro siyasetin felsefesini içinde barındıran, paradigma eleştirisi içeren ve Türkiye’nin dünyaya sunduğu sistem reçetesini mündemiç toplantı formatı oluyor. Bu toplantılar genelde akademisyenlere, stratejistlere, öğrencilere ve işi fikir ve politika üretmek olan kesimlere açık oluyor.
Medyatik değeri diğerleri kadar etkin olmasa da, aslında siyasi
ve ekonomik alanın temelini oluşturan fikir kapsülü o toplantılarda
açığa çıkıyor. Erdoğan’ın bu tür buluşmalarda yaptığı konuşmanın
temel tezi, istisnasız tüm dünyayı ilgilendiren küresel sistemik
sorunlar oluyor. Endonezya’dan, Küba’ya, Cibuti’den Bosna’ya,
dünyanın uzak köşelerindeki farklı salonlarda benzer etkiyi yaratan
bu konuşmalarda Erdoğan’ın kullandığı bir cümle, salondaki her
zihne ve kalbe güçlü bir şekilde dokunuyor. Erdoğan’ın temsil
ettiği siyasetin hemen tüm kodlarını barındıran o cümle, ‘Dünya
beşten büyüktür’ cümlesi... Kimileri için sadece bir siyasi
slogandan ibaret gibi görünse de, aslında 21. yy’da uluslararası
sistemin güçlü eleştirisini içeriyor.
Cumhurbaşkanı o cümleyi söylerken, gayri ihtiyari gözünüzü
salondaki dinleyicilere çevirdiğinizde, o üç kelimenin harekete
geçirdiği mimikleri görüyorsunuz. Beden diline yansıyan
kıpırdanmaların ardında, hakikatin tescili yatıyor. O anlar,
dinleyicilere aslında bildiğini ‘idrak etme’nin farkındalığını
yaşatıyor. Tüm dünyanın kaderinin, Birleşmiş Milletler’deki beş
daimi üyenin iki dudağı arasında olduğu çarpıklığını haykırmanın
haklılığı zihinlerde anlam bulmaya başlıyor. Ardından,
Afrikalıların, Müslümanların, Latinlerin ya da başka temsil
gruplarının neden karar mercilerinde olmadığı fikri, benlik
idraklerini sarsıyor. Gerçekle tahayyül arasındaki o araf, kısa bir
süre sonra beş daimi üyenin dünyadaki gölgesinin boyutlarını
herkese yeniden hatırlatsa da, salondakiler o haykırışla bir kere
tanışmış oluyor.
Küresel sistemde bu ‘kral çıplak’ haykırışının, bir süre sonra
dalga dalga yayılması kaçınılmaz. Özellikle dünyadaki sistemik
yapının mağduru ülkelerin liderlerini cesaretlendiriyor bu söylem.
Tabiatın bir kuralı var; herhangi bir düşünce ya da eylem belli bir
sayısal eşiğe ulaştığında geometrik biçimde artan etkiler
yaratıyor. Cumhurbaşkanı’nın yurtdışı ziyaretleri, biraz da bu
geometrik etkiyi artırma gücüne sahip. Jakarta’da anlam bulan
düşünce, bir sonraki uluslararası ziyarette Havana’da
yankılanıyor.