Uluslararası ilişkiler, sadece diplomatik ilişkiler üzerinden yürümüyor. ‘Soft power’ dediğimiz yumuşak güç unsurları, ulusların birbiri hakkındaki algılarını şekillendiriyor. Sinema/dizi sektörü köklü bir soft power unsuru. Ülkemizde Brezilya dizisi izlemeyen hemen hemen yok gibidir. Hollywood sineması zaten başlı başına bir kültür ve politika aracı. Amerikan politikalarına dünyayı hazırlayan etkin bir politik unsur. Son zamanlarda Kore yapımı diziler gençlerin ilgisini çekiyor. Birbiriyle Japon anime serilerinin jargonuyla konuşan bir gençlik yetişiyor.
Türk dizi sektörü de son yıllarda çok önemli aşamalar kaydetti.
Gerçekten iyi oyuncularımız, kaliteli teknik altyapımız var. Bu
ilerleme sadece ülke içinde değil yurtdışında da büyük etkiye
sahip. Ortadoğu bir zamanlar Türk dizi oyuncularının yoğun ilgiyle
karşılandığı bir coğrafyaydı. Öyle ki dizilerin çekildiği konaklar
Arap turistlerin akınına uğruyordu. Keza artık Balkanlar da dizi
sektörümüz için önemli bir pazar haline geldi.
Son birkaç yıldan beri ise, Latin Amerika’da Türk dizileri yüksek
reytingler alıyor. Öyle ki Peru’da, Şili’de Türkiye’den olduğunuzu
öğrenen herkes Türk dizilerine atıf yapıyor. Ayaküstü bir
tanışmanın dahi sohbet konusu oluyor diziler. Birçok İspanyol’un
dilinin döndüğü tek Türkçe kelime belki de Fatmagül... Binbir Gece,
Ezel, Sıla, her biri Latinlerin zihninde Türkiye imgeleri
oluşturuyor. Oyuncular ve dizi mekanları konusunda peş peşe sorular
geliyor.
Diziler algıların şekillenmesinde, kültür ihracında çok büyük öneme
sahip. Senaryo, teknik ve casting açısından başarılı Türk
dizilerinin, uluslararası seyirciye nasıl bir mesaj verdiği,
kültürümüzü nasıl tanıttığı sorusuna gelince başarı oranı düşüyor.
Zira bu bakımdan dizilerin zihinsel kodlarını masaya
yatırdığınızda, kültürel inşa stratejisinden yoksun olduğu
söylenebilir. Kaç senarist küresel bir pazara iş yaptığının
farkında, bu tartışılır. Türkiye algısının inşası konusunda nasıl
bir strateji izleniyor, bu bulanık.
Yakışıklı erkeklerin, güzel kadınların, duygusal yoğunluklu
kurguların, sürükleyici melodramların varlığı gerçek ama daha
önemli bir başka gerçek var. O da şu ki, birçok senaryo, içimizdeki
oryantalisti ele verecek cinsten. Batının üzerimize giydirdiği
elbiseyi itirazsız bir taşıyış bu. Oryantalizmi pekiştiren
efektleri biz kendi elimizle yerleştiriyoruz dizilerimize. Bu
nedenle ‘Made in Turkey’ diziler hakkında ‘gerçek’ bir başarıdan
söz etmek zor. Zira gerçek başarı, jeopolitik farkındalığı içeren,
tarihsel derinliğe sahip, özgün değerleri taşıyan yapımlar
üretebilmek. Tıpkı Hollywood’un yaptığı bilinçle...