Yazmak, kaderimizin bir parçası. Çünkü ‘alın yazısı’ndan berî değiliz hiçbirimiz. Üstelik her adımımız, bir yazıcı melek tarafından takip ediliyor. Ölümümüzde de, cümleleri bizim yaşam pratiğimizden oluşan bir defterle yüzleşeceğiz. Yazmak eyleminden kaçış yok yani.
Dünyevi iktidarları kuran da o. Halife Memun’un ifadesiyle ‘Ne harikadır kalem! Nasıl da saltanatın zarif kumaşını dokur, hanedanlık esvabının kenar süslerini işler, hilafetin âlemini yükseklerde tutar.’
Yazmanın türlü çeşitleri var. Her yazının bir serüveni var, her yazarın olduğu gibi. Her birinin bir iktidar alanı…
Yazma Hikayeleri, edebiyat araştırmacısı Duran Boz’un editörlüğünü yaptığı bir kitapta mücessem hale geldi. Nuri Pakdil’den başlayıp, günümüz genç hikayecilerine farklı tecrübeleri bir araya getiriyor. Kronolojik bir yaklaşımla, dönemler arasındaki anlayış, kavrayış ve bakış farklılığına dikkat uyandırma amacıyla, yazın dünyasının arkasındaki grameri, farklı lehçeleri ortaya koyuyor.
Kitapta farklı yazarların kalemle olan ilişkileri, çıkış noktaları, vardıkları yer yanında yazma eylemine yükledikleri anlamlar yer alıyor. Aynı zamanda yazar adayları için yol mühimmatı var kitabın arkasında. Sanat, edebiyat, yazı ve yazmaya dair kitap listesi bulunuyor. Doğu’dan, Batı’dan ve Anadolu’dan yazmaya dair tecrübeler…
Rasim Özdenören’in yazma serüvenini anlatırken yaptığı bir atıf var kitapta; Necip Fazıl’ın Çile kitabının önsözünde şairliğinin bahanesine dair. Şöyle diyor Necip Fazıl;
‘Şairliğim on iki yaşımda başladı. Bahanesi tuhaftır. Annem hastanedeydi. Ziyaretine gitmiştim. Beyaz yatak örtüsünde, siyah kaplı, küçük ve eski bir defter… Bitişikte yatan veremli genç kızın şiirleri varmış defterde. Haberi veren annem, bir an gözlerimin içini tarayıp: ‘Senin dedi, şair olmanı ne kadar isterdim!’ Annemin dileği bana, içimde besleyip de on iki yaşıma kadar farkında olmadığım bir şey gibi göründü. Varlık hikmetimin ta kendisi… Gözlerim, hastane odasının penceresinde, savrulan kar ve uluyan rüzgara karşı, içimden kararımı verdim: ‘Şair olacağım!’ Ve oldum.’
Elbette bu olay, bir şairin içindeki potansiyelin kımıldaması hadisesidir. 12 yaşında bir anne temennisinden Çile’nin yazarı olmaya götüren yol, zihnin teri, duygunun fırtınasıyla çalkalanan bir yaşamın eşiğidir.