Geçtiğimiz haftayı dört günlüğüne İran’ın başkenti Tahran’da
geçirdim. Şiirlerimin bir kısmını Farsçaya çeviren yayınevi ve bu
işi üstlenen Dr. Ziyai Vahid’in davetlisi idik. Tahran’a gitmeden
bir gün önce Tahran parlamentosuna ve Ayetullah Hümeyni’nin
türbesine yapılan saldırı bu yolculuğun iklimini değiştirebilir
miydi acaba sorusunu bir kenara iliştirerek gece yarısı Tahran’a
vardık. İran’da gündüzle gece arasındaki fark renk ve soğuk-sıcak
farkından çok da farklı bir şey değilse de gecenin yalan
söylemeyeceğine hükmettik. Aslında İran’a dair çok esaslı ve geniş
çerçeveli şeyler yazmak icap ediyor, fakat bunu sonraya bırakarak
çektiğim İran fotoğrafını yansıtmaya çalışayım:
Bir: İran’da devlet refleksleriyle millet refleksi birbirine
uymuyor. Birine bakarak diğeri hakkında yargı oluşturmak zor.
İki: Tahran’a yapılan terör saldırısı iç teyakkuza odaklanmış
devleti dış teyakkuza yöneltmiştir. Tahran’daki yoğunlaştırılmış
olağanüstü güvenlik tedbirleri iç güvenlikte yeni bir paranoya
oluşturacağa benziyor.