Kapıyı üstümüze doğru açıp, dışarıya kapayarak konuşmanın sırası geldi sanırım.
Lütfen biri kalkıp da “şuradan bir pencere açar mısınız?” falan demesin.
Bütün dikkatimizi kendimizde toplayalım.
Bize şu sıralar gereksiz bir özgüven değil, gerekli bir özeleştiri lazım.
Evet, gayretliyiz, çalışkanız; lakin güçleri birleştirmeyi bilmiyoruz.
Oyunda yerimizi alıyoruz almasına; ama doğru düzgün oyun kuramıyoruz.
Topu ayağına geçiren herkes pas vermeden gol atmak istiyor.
Kalecilerimiz bile kaleden kaleye şahin uçurur gibi gol atma peşinde.
Gol atmaya öyle alışmış durumdayız ki, karşı kaleye gol atmak da yetmiyor bu hırsı karşılamaya; birbirimizin kalesine gol atıyoruz.
Attığımız golün kendi kalemiz olduğundan habersiziz.
En çok mustarip olduğumuz şey, nefes darlığı.
Meşguliyet ve kalabalık arasına sıkışmış nefesimizi bu darlıktan kurtarabilmek için olmadık çareler arıyoruz.
Hayat bir seansa dönüşmüş durumda.
İt pazarına kemik yağıyor.
Dinin umdelerini menfaatlerine yaklaştıran insanların yanılgısına dindarlık diyorlar.
Menfaatlerden soyutlanmış bir dinin tekliflerine evet demeyi göze alamayan yığınlardan bahsediyorum.