Bu bayram herkes ziyaretlerde şeker ve çikolata getirirken ben
farklı bir şey yapmayı kafaya koydum ve de gerçekleştirdim.
Gittiğim bayram ziyaretlerinde yanımda iyi ambalajlanmış şiir
kitapları götürdüm. Halk şiir okumuyor diye yakınmayı bırakalım. Ne
yani, siz şiir sundunuz da halkımız almadı mı? Hem şeker ve
çikolatanın bir sürü yan tesirleri de var. Şayet yan tesirde bir
mahzur görmüyorsanız hiç olmazsa tesirini yanında taşıyan müspet
şeyler ikram edebilir, hediye olarak sunabilirsiniz. Ben yaptım
oldu. Her ailenin yapısına uygun olarak seçtiğim şiir kitaplarını
eş dost ve akraba ziyaretlerinde evin şiire en muhtaç ferdinden
başlamak üzere ikram ettim. ‘Kullanmıyorum’, ‘ben istemiyorum’,
‘doktorum yasakladı’… Gibi itirazlarla hiç karşılaşmadım. İşte
sıhriyet ve komşuluk bağlarına göre seçtiğim şiir kitaplarından
bazıları:
Birinci dereceden yakınlarıma:
Çifte Açmaz-Dilek Kartal: Altmış metrekareden daha ufak bir akraba
evinde adım atılacak yerlerin büyük kısmını eşyalar kapatmıştı.
Geriye yaşam alanı olarak ancak otuz metrekare yer ancak kalmıştı.
İtina ile süslediğim kitap paketini açarak kitabın içinden yan
tesiri en kuvvetli dizeleri seçip aile fertlerine nasipleri
nispetince dağıttım: “kaç aile yaşar otuz metrekarede/bir tekneye
kaç tabut sığar/ göğün ölüm kustuğu topraklardan/kaçabilme ihtimali
yaşama/bir umut/kaç/da kaç”
Bir başka bayram ziyaretine gittiğimiz evde sessizlik yetim türküsü
söylüyor gibiydi. Yakın akraba evinde ölüm hepimize uzaktan akraba
gibi bakıyordu. Bu aileye de sıkışıp kalan yüreklerine tercüman
olsun diye Emre Miyasoğlu’nun yakın zaman önce çıkan “Bir Yetim
Türküsü” kitabını hediye ettim. Amacım acıları tazelemek değil
ölümün dilini çözmekti tabi: “Gittin baba, yarım kalmış bir cümle
gibi/ Uyuyakaldığımda üstüme örttüğün kitap gibi düştüm yere/ Beni
ölümü sevmek zorunda bıraktın.”