Hollanda, önce Dışişleri Bakanımıza, sonra da Aile ve Sosyal Politikalar Bakanımıza yaptığı muamele ile milli onurumuzu derinden yaraladı. Devletimize hakaret etti. Resmen Türkiye’ye meydan okudu. Müttefikliğe, dostluğa yakışmayan, evrensel hukuk kurallarını ve demokratik değerleri hiçe sayan bu tutum; skandaldır, küstahlıktır, rezalettir, kepazeliktir…
Deniyor ki, Çarşamba günü Hollanda’da seçim var, liberal iktidarın ensesinde faşist bir partinin nefesi hissediliyor, iktidar onun için böyle davranıyor… Diyelim ki doğru. Bu, Türkiye’ye hakareti, oradaki vatandaşlarımızın üzerine atları, itleri saldırtmayı izah eder mi? Burada başka bir şey var: Kin var, nefret var, aşağılama var, küstahlık var, ukalalık var, gözü dönmüşlük var, faşistlik var, Müslüman düşmanlığı var, Haçlı zihniyeti var. Bunların hepsini, izbandut gibi Hollandalı polislerin suratında görebilirsiniz…
Hollanda Türkiye’ye karşı tek başına böyle davranmıyor. Almanya’nın öncülük ettiği, Avusturya’nın ve başka AB üyesi ülkelerin de iştirak ettiği bir saldırı söz konusu.
Türkiye Almanya’ya, Hollanda’ya, Avusturya’ya ne yaptı ki, böylesine bir saldırının hedefi oldu? Petrol Ofisi’nin Hollandalı Vitol Group’a satışına on gün önce karar verildi. Almanya’nın bütün kin ve nefretine, faşistliğine rağmen ne Alman arabalarına boykot var, ne de başka Alman ürünlerine…