1 Kasım seçimleri, özellikle Doğan-Gülen medyasının işbirliğiyle “Erdoğan durdurulmalı, AK Parti’nin tek başına iktidar olması önlenmeli” zemininde bir meydan savaşına dönüştürülmek isteniyor. Eski Türkiye’nin bütün mevzilerinden topyekûn bir saldırı var. Mesele asla Erdoğan-AK Parti meselesi değil. Mesele; Yeni Türkiye’nin önünü kesmek, terörü bitirme iradesini zaafa uğratmaktır.
Seçime on gün kala kanaatimce AK Parti iki şey yapmalıdır.
Bir, diklenmeden dik durarak Batı ekseninden kopmadığımız vurgulanmalıdır. Almanya Başbakanı Merkel’in ziyaretine de yansıyan AB’nin yaklaşımındaki olumlu havayı, abartmadan ama hafife de almadan Türkiye’nin AB üyeliğinin önemini öne çıkartmalıyız. Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın KKTC’ye can suyunun verildiği törendeki şu ifadesi, tam da hissiyatıma tercüman oluyor: “Güneydekiler (Rum yönetimi) eğer, ‘Biz de bu sudan istifade etmek istiyoruz’ derlerse, Güney’e de biz bunun adını ‘Barış suyu’ koyar onlara buradan su veririz. Çünkü bizim için asıl olan insandır, insan.” Başbakan Sayın Davutoğlu’nun ifadeleri de aynı yönde: “Biz diyoruz ki, bu giden su bütün Kıbrıs’a barış, adalet suyu olsun.”
İkincisi, son on günde muhalefetin savaş stratejisine karşılık AK Parti’nin yapması gereken, istikrarı korumanın önemini anlatmaktır. Bu ülkeye yaptıkları büyük hizmetleri, dünya çapındaki projeleri öne çıkarmaktır...