1 Kasım seçiminin sonucu herkes için şaşırtıcı hatta bazıları için şok edici oldu. Gerçekten 7 Haziran’dan sonraki beş ayda ne oldu da, böyle oldu?
Önce ne olduğuna bakalım. 7 Haziran’da yüzde 40,87 oy alan AK Parti, oy oranını 8,61 artırarak yüzde 49,48’e çıkardı. Parlamentodaki sandalye sayısını da 59 artırarak 258’den 317’ye yükseltti. AK Parti, HDP’den 18, MHP’den 37, CHP’den ise 4 milletvekilliği aldı.
CHP, yüzde 25,32 oy oranı ve 134 milletvekili ile yerinde saydı.
MHP’nin, 7 Haziran’da yüzde 16,29 olan oy oranı, 11,90’a düşerken milletvekili sayısı da 80’den 40’a geriledi.
Oy oranı yüzde 13,12’den yüzde 10,75’e gerileyen HDP’nin milletvekili sayısı da 80’den 59’a düştü.
Gelelim neden böyle olduğuna... Birinci tespitim şudur: Türk ve Kürt milliyetçiliği üzerinden siyaset yapan partiler, toplumu gerdikçe gerdi. Onların güçlenme ihtimali, makul çoğunluğu tedirgin etti. Bu kutuplaştırıcı sorumsuzluğa dur denmeliydi. MHP ve HDP kaybederken kazanan AK Parti; vatanı sevme, Türkiye’yi kalkındırma, ileri ve büyük Türkiye hedeflerine sahip çıkma anlamında gerçek milliyetçi bir parti oldu.
İkincisi, koalisyon tartışmaları, seçmeni ürküttü. Seçmen, Türkiye’nin bir belirsizliğe mahkûm olacağına inandı. İstikrar adına güven veren tek partinin, AK Parti olduğunu tescil etti.
Üçüncüsü, MHP ve HDP’nin hatalarıdır. MHP lideri Bahçeli, 7 Haziran’ın akşamından itibaren; “Bize ana muhalefet görevi verildi. Koalisyonu; AKP, CHP, HDP kurmalıdır” deyip kestirip attı. Hâlbuki AK Parti ve MHP tabanı bu iki partinin koalisyonuna sıcak bakıyordu. Sonrasında Bahçeli’nin “ona da hayır, buna da hayır” tavrı, MHP tabanını çileden çıkardı.