Sayın Cumhurbaşkanı, yeni anayasada laiklikle ilgili tartışmaları noktalayan ifadesinde şunları söyledi:
“Anayasa’da bu ülkedeki tüm dini grupların inançları güvence altına alınıyorsa, devletin tüm inanç gruplarına eşit mesafede olması esas alınıyorsa, özellikle İslam’a vurgu yapmaya ne diye ihtiyaç olsun? Ben bir Müslüman olarak inancımı istediğim gibi yaşayabiliyorsam mesele bitmiştir.”
Evvela bu toplumsal tansiyonu düşürücü, “İslam’a vurgu yapmaya lüzum yok” cesur çıkışından dolayı Sayın Erdoğan’ı gönülden kutlamak isterim. Bu yaklaşımın, laik yaşam tarzını benimseyen kesimleri ne kadar rahatlattığını tahmin edebiliyorum.
Kestirmeden söyleyeyim; Sayın Erdoğan (cumhurbaşkanlığı seçiminde) ve AK Parti (genel seçimlerde) yüzde 50 civarında seçmen desteği ile Türkiye’nin yarısının hem oyunu hem de gönlünü alıyor. Batı demokrasilerinde bile az görülen bir halk desteği bu.
Ancak diğer yüzde 50’nin, ne oyu alınabiliyor, ne de gönlüne girilebiliyor. Bunu Sayın Erdoğan’ın ve AK Parti’nin yöneticilerinin şahsı ile ilgili bir tezat olarak görüyorum. Şunu demek istiyorum, ülkemiz böylesine kutuplaşmasaydı, çatışma ortamına mahkûm olmasaydık, bu yüzde 50’lik kesim Sayın Cumhurbaşkanını, Sayın Davutoğlu’nu bir yumuşak iklimde tanısaydı, bugünkü menfi tavırları söz konusu olmazdı.
Sayın Erdoğan ve Sayın Davutoğlu, siz bu büyük kesimin gönlünü alabilirsiniz. Oylarını alamasanız bile, hatta oylarına talip olmadan sadece gönüllerini kazanma adına bir hamle yapsanız, size kapalı gibi duran sinelerin açılacağına inanıyorum. Çok katı, müfrit, dinlemeye bile kapalı olan azınlık hariç, bu kesimin gönül dünyasına girebilirsiniz...
Evet, bu gönülleri kazanmalı, en azından onların husumet okları kırılmalıdır. Geleceğimizin teminatı adına, insanımızın kardeşliği adına, düşmanın her türlü oyununu bozma adına bugün AK Parti’den, Sayın Cumhurbaşkanından beklenen bir gönül seferberliğidir.