Günümüzde sosyal medya diye yeni bir iletişim alanı var. Bu alanın en bilinen unsurları da Facebook ve Twitter... Bu unsurların sahipleri de ABD’li şirketler. İnsanları yönlendirme, provoke etme, bilgi kirliliği, yalan ve iftiraları yayma, hatta kin ve nefret tohumları ekme yönünde korkunç etkiye sahip bir alandan bahsediyoruz.
Bu gerçek, açık biçimde ilk defa Mısır’da 25 Ocak 2011’de, sonraları “Halk Devrimi” adıyla da anılan protestolarla ilgili gündeme geldi. Mübarek rejimini devirmek için farklı kesimler büyük kitleler halinde Facebook ve Twitter üzerinden harekete geçtiler.
Bu başkaldırının “Arap baharı” olduğu yalanı ile büyük bir algı operasyonu yapıldı ve sonuç alındı. Ancak alınan sonuç, bir bahar değil, ABD politikalarının hedeflerinin gerçekleşmesiydi. İşte daha Tahrir meydanında o protestoların başladığı günlerde, sağlam bir kaynaktan, Mısır’dan binlerce sivil toplum elemanının, önceden ABD’ye götürüldüğünü ve eğitildiğini öğrenmiştim
Sosyal medyanın gücünü ve etkinliğini; 27 Mayıs 2013 tarihinde iş makinelerinin Taksim Gezi Parkı’na girmesinin ardından organize olan aktivistlerin ve araya karışan terör örgütlerinin sebep olduğu olaylarda da gördük. Taksim için “Tahrir” göndermesi yapan, Hürriyet yazarları da oldu. (Ertuğrul Özkök 1 Haziran 2013’te şöyle yazdı: “Gezi, düne kadar sadece bir parkın adıydı. Dünden itibaren, ‘Türkiye’nin Tahrir’i’ değilse de miladıdır...”)