Bir zamanların “Hizmet Hareketi” artık “Gülen Cemaati”dir. Bu cemaat, bütün dostlarını kaybetmiş; yerli, milli ve bağımsız olma iddiasını yitirmiştir. En önemlisi, mütedeyyin büyük kitle indinde itibar ve güven kaybına uğramıştır.
Bu itibar ve güven kaybının en önemli iki sebebi şudur:
1. İslami bir sivil toplum kuruluşu olarak, gelenekte örneği olmayan şekilde, ülkeyi yönetenlere savaş açılmıştır. Tamam, âlimler idarecilerin yanlışlarına tavır koyar, zulme karşı çıkarlar. Ama fert olarak seslerini yükseltirler. Seneler süren bir hazırlıkla, emniyet istihbaratını, yargının kilit noktalarını ele geçirip tek bir kişinin hayal dünyasını, koskoca bir ülkede, herkesin gözünün içine baka baka ikame etmeye kalkmazlar. Halkın yüzde 52’sinin ilk turda Cumhurbaşkanı seçtiği bir insana, “Firavun, Nemrut, münafık, Yezid” iftira ve suçlamaları ile saldırmazlar. Bir zamanlar, Fethullah Gülen, hep Mevlana hazretlerinin günümüzdeki bir siması gibi anlatılırdı. Şimdi ise şöyle bir soru ile karşı karşıyayız: Hz. Mevlana’nın, idare içinde, birbiriyle irtibatlı ve talimatları sadece kendisinden alan istihbaratçıları, askerleri, kadıları olmuş mudur?
2. F. Gülen’e, “seçilmiş kurtarıcı” olarak inandıkları için onun her kararını meşru, tek doğru ve tartışılmaz bildiler. Bu yüzden de makul insanlara göre insafsız savrulmaların içine yuvarlansalar da, yanlış ve tehlikeli bir yola saptıklarını kabul etmediler, etmiyorlar. Mesela ilk savrulmalardan biri, 30 Mart yerel seçimlerinde kapı kapı dolaşıp CHP’ye oy istemeleri oldu. Mütedeyyin kitlenin geleneksel çizgisinde, CHP’ye oy istemek bir travmadır. Nitekim Kastamonu’da yıllarca Hizmet’e himmet etmiş eşraftan bir insana gidip CHP’ye oy istediklerinde, o insan sabaha kadar uyuyamamış; “Allah’ım ben ne yaptım ki, bunlar beni CHP’ye kendisinden oy istenecek biri gibi gördüler?” diye inlemiştir...