Sanatçı Sezen Aksu, bir şarkısındaki "Binmişiz bir alâmete. Gidiyoruz kıyamete. Selam söyleyin o cahil Havva ile Âdem'e..." sözleri sebebiyle yeni bir tartışmanın fitilini ateşledi.
Dün Cuma namazını Büyük Çamlıca Camisi'nde kılan Cumhurbaşkanı Erdoğan, namazın ardından, cemaate seslenerek "Bütün bunların karşısında dimdik duracak olanlar sizlersiniz. Hz. Âdem efendimize kimsenin dili uzanamaz. O uzanan dilleri yeri geldiğinde koparmak bizim görevimizdir. Havva validemize kimsenin dili uzanamaz. Onlara da had bildirmek bizim görevimizdir." dedi.
Başta CHP, muhalefet, Sezen Aksu'yu savunurken "Sanatçıdır, konuşacak."(Ekrem İmamoğlu). 'Türkiye ancak fikir ve ifade özgürlüğü zemininde yükselebilir. Sanatçılarımız da sanatlarını icra ederken özgür olmalıdır." (Ali Babacan) diyor.
Kırk dereden su getirip Sezen Aksu'yu savunan geniş bir kesim var.
Meselenin bam teli şurasıdır.
Fikir ve ifade hürriyetini savunmak, insan olarak hepimizin görevidir.
Tek bir şartla; insanların kutsallarına, manevi değerlere hakaret etmemek, kin ve nefret söylemine sarılmamak şartıyla...
Erdoğan düşmanlığı ile siyaset yürüten muhalefet ittifakı, kasten, inatla Cumhurbaşkanı Erdoğan'a, MHP lideri Bahçeli'ye kin ve nefretle saldırıyor, hakaretler ediyor.
Bunu algı operasyonlarıyla, psikolojik harbin gereği olarak yapıyorlar.
Bu saldırıda dikkat çeken bir husus var. Toplumun önemli bir bölümünün sevdiği sanatçıları cepheye sürdüler.
Bunlar sosyal medya hesaplarından tetikçilik, etki ajanlığı yapıyorlar.
Bunlara itiraz edilince de bildik bir koro sahne alıyor; "Sanatçıdır, konuşacak, yazacak, fikir ve ifade hürriyeti var." diye yaygara koparılıyor.
Tamam da, hürriyetlerini, hep neden CHP ve şürekasından yana kullanıyorlar?
Neden milletimize ve değerlerimize tepeden bakıyorlar?
Neden hep Müslüman milletimizin inancı ile alay ediyorlar?
Neden Hz. Âdem ile Hz. Havva'yı dillerine doluyorlar?