1 Kasım, AK Parti’nin öylesine kesin zaferi ki, kimse gölge düşüremez. Muhalif cepheyi hatırlayınız, hele Doğan- Gülen medyasının, eleştirinin çok ötesine geçen, Erdoğan düşmanlığını öne çıkaran tavırlarını hatırlayınız. Seçimlere hile karıştırılacağı, bunun için ABD’de bir grup milletvekili ve senatörün Obama’ya mektup yazıp, Türkiye’deki seçimlerin adil olması için gerekeni yapması çağrısını (ki bu Gülencilerin onursuz muhbir lobisinin işiydi) hatırlayınız. “Saray’ın son günü”, “diktatör gidiyor” manşetlerini hatırlayınız. Halk bunların hepsinin cevabını verdi.
Hala utanmadan milleti suçlayan bu zihniyet sahiplerine iki laf edelim. Yine tutturdular; “bu halk adam olmaz”, “bu millete demokrasi çok bile”, “cahil halkı, aydınlarla bir tutarsan olacağı budur”, “bu millete iyilik yapmayacaksın, yaranamazsın”, “bırak ne halleri varsa görsün” ve daha neler neler...
Kendilerini halktan üstün görenlerin, aslında hastalıklı bir ruh halini yansıtanların psikolojisidir bu. Demokrasiyi savunduğu halde, temelde kendi ideolojisi, kendi inancı için demokrasi isteyen faşist, darbeci, bencil, kibirli ve şımarık bir zihniyettir bu. Kendi destekledikleri sandıktan çıkmadıktan sonra asla tatmin olmayacak, seçim sonuçlarını hiçbir zaman hazmedemeyecek bir kafa yapısı bu. Onları ikna etmek mümkün değil.