Türkiye’nin en karanlık günleriydi. 1000 yıl sürdürülmesi planlanan 28 Şubat faşizminin ilk yıllarıydı. İnançlı insanların nefes almalarının bile sorgulandığı bir zaman diliminden geçiyorduk. Her gün yeni bir zulüm örneği ile karşı karşıya kalıyorduk. Son olarak Kemal Kılıçdaroğlu ile adalet yürüyüşünde boy gösteren Kemal Alemdaroğlu önce Cerrahpaşa’da başkanı olduğu bölümde başlattığı başörtüsü yasağını, akabinde İstanbul Üniversitesi’ne rektör olunca tüm üniversiteye yaydı.
Alemdaroğlu’nun yaktığı zulüm ateşi tüm üniversiteleri sardı. Nereye varacağı kestirilemeyen zulüm, ilahiyat fakültelerine, oradan da imam hatiplere sıçradı. İstanbul’da Küçükköy, Eyüp, Kadıköy başta olmak üzere tüm imam hatiplerde küçük yaşta çocuklar saçlarından sürükleniyor, polis otobüslerine bindirilip evlerinden, ailelerinden kilometrelerce uzaklıkta semtlere bırakılıyorlardı.
Refah Partisi iktidarın büyük ortağı olmasına rağmen kapatılıyor, genel başkanı başta olmak üzere önemli yöneticileri siyasi idama çarptırılıyordu. TCK’nın 312. Maddesi giyotine dönüştürülüp konuşanın kafası kopartılıyordu. Türkiye’nin en büyük şehri İstanbul’un Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, okuduğu bir şiir yüzünden hapis cezasına çarptırılıyor, verilen ceza ile muhtar bile olamaz hale getiriliyordu.
Postmodern darbe ile iktidar devriliyor, yerine gelen sözde sivil iktidar Çevik Bir’in tamimleriyle ülkeyi yönetiyor. “İmam Hatipler kapatılacak”, “Kapat” talimatlarıyla bu milletin evlatları dinlerini öğrenmesinin önüne geçiliyor. Muhafazakar insanların çocukları, okullarının anahtarını Çevik Bir’e vermeyi taahhüt eden FETÖ elebaşı Gülen’in kucağına itiliyordu. Bugün AK Parti’yi FETÖ’yü kayırmakla itham edenler, o gün Refah Partisi aleyhinde konuşuyor diye elebaşı Gülen’i yayına çıkartmak için birbirlerini eziyorlardı.
Sermaye renklere ayrılmış, inançlı girişimciler yeşil renkle yaftalanıp iş yapamaz hale getirilmişlerdi. Refah Partisi’nin kadrolarının yeni kurdukları Fazilet Partisi’nin de akıbeti kapatılma ile neticelenmişti. Parti kapatarak bir yere varamayacaklarını anlayan zorba faşistler, işi daha da ileriye götürerek, daha iğrenç tezgahlar kurmaya başladılar. Refah Partisi’nin hesaplarını inceleme hak ve yetkisine sahip olmayanlar, bu hesaplar üzerinden ‘Kayıp Trilyon’ kumpasını kurdular. Kumpasın mucidi şu an CHP’den İzmir Milletvekili olan dönemin Maliye Bakanı Zekeriya Temizel ve tabii ki askerden brifing alan bağımsız yargıçlar!
Evet böyle karanlık bir dönemde 16 yıl önce kuruldu AK Parti. Adalet yürüyüşü 14 Ağustos 2001’de başladı. Ama çok kolay olmadı. AK Parti’nin İstanbul Kurucu İl Başkanı Alaattin Büyükkaya, o yılların zorluğunu en çok yaşayan isimlerden biri. Büyükkaya, il başkanlığı için bina kiralamakta bile güçlük çektiklerini ifade ederek, “Çalışmalarımızı Balmumcu’da kendi ofisimde yürüttük. Ofis yetersiz hale gelince o zaman Beyoğlu Belediye Başkanı olan Kadir Topbaş, Beyoğlu Evlendirme Evi'nde bir oda tahsis etti bize. Basın haber yapma tehdidinde bulununca da Murat Yalçıntaş’ın Bayrampaşa-Topçular Sanayi Sitesi'ndeki dükkanını il başkanlığı yaptık” diye anlatıyor o yılları. Büyükkaya’nın, toplantı yapmak için kiralamak istedikleri salonlarla ilgili yaşadıklarını anlatsam, herhalde birileri utançtan sokağa çıkamaz. Bütün zorluklara rağmen milletle yürüyüşü engellenemeyen AK Parti, kapatılmak istendi, genel başkanı milletvekili adayı yaptırılmadı ama 2002 seçimlerini kazanmasına da mani olunamadı.