Ortadoğu’da tarih yeniden tekerrür ediyor. Daha doğrusu ABD aynı senaryolarla Ortadoğu’da aynı sonuçları almanın hesabı içinde. Özellikle Trump’ın başkanlığa gelmesinin ardından İran’a yönelik sert söylemler arttı ve İran ile yapılan nükleer anlaşma tartışmaya açıldı. Bu söylemlerin ardından Trump, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır’a ziyaretler gerçekleştirdi. Trump, Selman ve darbeci Sisi karanlık kâhinler gibi bir kürenin üzerine ellerini koyarak Ortadoğu’da yeni karanlık dönemin işaretini verdiler.
Hemen sonrasında da Körfez krizi patladı. Katar’a yönelik sert kararlar alındı. Katar ile birlikte Türkiye ve İran’a yönelik yeni senaryolar yazıldı. Suriye’de taşlar yeniden yerinden oynatıldı. Bu üç ülke Suriye’de Arapları satarak ABD’nin terör safında yer aldı. ABD’nin DEAŞ bahanesiyle yerle bir ettiği Rakka’da boy gösteren bu ülkelerin yetkilileri, ABD’nin Arap olan Rakka halkına yönelik katliamını örtbas etti. Rakka’daki DEAŞ’lı teröristler güvenli bir şekilde başka yerlere tahliye edilirken, Rakka’nın Arap halkı sürgün edilerek, şehir ve petrol kuyuları terör örgütü PKK/PYD’ye verildi.
Trump’ın Ortadoğu ziyaretinden bambaşka bir sürpriz de ortaya çıktı. Suudi Arabistan’da sözde yolsuzluk adı altından kraliyet ailesinde operasyonlar gerçekleşti. Çok sayıda prens gözaltına alındı, mallarına, mülklerine el koyuldu. Bazı prensler öldürüldü ve en önemlisi veliaht prens değiştirildi. Veliaht Prens Muhammed bin Nayif’in yerine Kral Selman’ın oğlu Muhammed bin Selman getirildi.
Gelelim işin en önemli yanına. Prens Selman’ın veliaht olmasından sonra Ortadoğu’da yepyeni bir sayfa açılmaya başladı. Veliaht Selman, öncelikle kendi ülkesinde reform niteliğinde (!) kararlara imza attı. Kadınların araba sürmesine, maçlara ve sinemaya gitmesine izin verdi. Bütün bunları yaparken de Türkiye’nin Fetullahçı terör örgütü nedeniyle çok tanıdık olduğu bir kavram olan “Ilımlı İslâm”ı dile getirdi. Veliaht Selman, İran’daki devrim yüzünden radikal İslâm’ı benimsediklerini artık tehlikenin geçtiğini düşünerek, “Ilımlı İslâm”a geçeceklerini söyledi.
Bu kavramın kimleri nasıl memnun ettiğini hepimiz tahmin ediyoruz değil mi? Veliaht Selman’ın “Ilımlı İslâm” ifadesinin ABD başta olmak üzere Batılı emperyalistlerin yüzünde gülücüklere neden olduğunu görünce aklıma ne hikmetse Saddam Hüseyin geldi. Saddam Hüseyin de laiklik dediği için ABD’nin çok hoşuna gitmişti. Gerçi Saddam-ABD flörtü taaa 1958’e dayanıyordu. CIA ile Saddam’ın ilişkisi 1958’de Batı yanlısı Kral Faysal’ı devirerek iktidara geçen General Abdül Kerim Kasım’a suikast girişimi ile başladı. 1968 Baas darbesiyle devam etti. İran-Irak savaşında ise zirve yaptı.
İkinci Körfez savaşı ve Irak’ın işgali döneminde ABD’nin savunma bakanlığını yapan Donald Rumsfeld Saddam’ın çok eski arkadaşı idi. Saddam, İran’a karşı savaşırken kendisine Kürtlere karşı da kullandığı kimyasal silahları Rumsfeld vermişti. Bu yakınlık ve suç ortaklığı Saddam’ı kurtaramadı. Neticede bir bayram sabahı ABD tarafından idam edildi.