Hüseyin Likoğlu Yeni Şafak Gazetesi

Vesayet çok parçalı siyaseti sever

Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan kısa bir süre sonra çok partili hayatı denedi. Ancak 1946 yılına kadar çok partili hayata geçmeyi başaramadı. 2. Dünya Savaşı’nın bitimiyle oluşan yeni dünya...

11 Mart 2019 | 3.395 okunma

Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan kısa bir süre sonra çok partili hayatı denedi. Ancak 1946 yılına kadar çok partili hayata geçmeyi başaramadı. 2. Dünya Savaşı’nın bitimiyle oluşan yeni dünya düzeninde yerini alan Türkiye, ikinci kez çok partili hayatı denedi, ilk seçimler açık oy gizli tasnif şeklinde olsa da bu kez başardı.

Türkiye’nin demokrasi ile ilk tanışıklığı 1950 seçimleriyle oldu. “Yeter söz milletin” sloganıyla halkın karşısına çıkan Demokrat Parti, milletin desteğiyle ülkede iktidarı devraldı. Adnan Menderes’in liderliğindeki Demokrat Parti, 1954 seçimlerinden de zaferle çıktı. 1957 seçimleri ise DP’nin oy kaybettiği yeni yeni partilerin hayatımıza girdiği seçimler oldu. 1957 seçimlerinde Demokrat Parti ve CHP’nin yanı sıra Cumhuriyetçi Millet Partisi ve Hürriyet Partisi de Meclis’te yerini aldı.

Çok parçalı siyasetin nasıl bir netice vereceğini bekleyemeyen 27 Mayıs cuntası, 1957 seçimlerinin ardından hemen darbe ağlarını örmeye başladı ve 27 Mayıs 1960’ta yönetime el koydu. Darbeciler kendi kafalarına uygun Anayasa ve siyasi dizaynı yaptıktan sonra seçime gitti.

1961 seçimleri her ne kadar darbecilerin siyasi dizaynda yaptıkları neticeyi vermese de CHP birinci parti oldu ve tam da istedikleri gibi çok parçalı bir siyasi tablo ortaya çıktı. Cumhuriyet Halk Partisi, Adalet Partisi, Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi ve Yeni Türkiye Partisi’nden oluşan Meclis, zoraki İsmet İnönü hükümetlerini destekledi. Bu zorakilik 1965 seçimlerinde Süleyman Demirel’in genel başkanlığındaki AP’nin tek başına iktidarıyla sona erdi.

Adnan Menderes’ten sonra Türkiye’de siyaseti toparlayan ikinci isim olan Demirel’in 1969 seçimlerinden de galip çıkması vesayetin hiç hoşuna gitmedi. 1971 muhtırasıyla Türk siyaseti yeniden parçalara ayrıldı. Darbecilerin emrinde kurulan Nihat Erim hükümetleri ülkeyi 1973 seçimlerine taşıdı. 1973 seçim neticesi Türkiye’de çok parçalı siyasetin kronikleşmesine neden oldu. 1977’de yapılan seçimler de çare olmayınca ülke adım adım 12 Eylül’e sürüklendi.

12 Eylül darbecileri 61 ve 71 darbelerinden ders çıkararak seçim neticesinde ülkeyi sivillere teslim etme konusunda hiç de aceleci davranmadılar. Uzun süre ülkeyi Milli Birlik hükümetleriyle yöneten 12 Eylül rejimi, 1983’te istediği siyasi dizaynı yaptığını zannederek seçime gitti. Ancak darbecilerin dizaynı yine işe yaramadı, halk Kenan Evren’in işaret ettiği Turgut Sunalp’a değil Turgut Özal’a oy verdi.

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Mustafa Kemal’in askerleri mi, FETÖ’nün şakirtleri mi? 16 Kasım 2024 | 2.509 Okunma Skype darbesi yolda mı! 09 Kasım 2024 | 101 Okunma Kürtler bu kez sizden kurtulacak 02 Kasım 2024 | 243 Okunma Fetullah öldü, sahibi yaşıyor 26 Ekim 2024 | 205 Okunma Anayasa'yı değiştirmek yetmez 13 Eylül 2023 | 598 Okunma