Liz Spayd, New York Times gazetesinin altıncı ombudsmanıydı.
Geçtiğimiz hafta görevine son verildi. Yerine de kimse getirilmedi.
Çünkü NY Times'da artık bir ombudsman köşesi olmayacak.
Meslektaşlarımız bu karara şaşırdılar ve tepki gösterdiler. Konuyla
alakalı ilk yazısını 2015'te yazmış biri olarak ben şaşkın olduğumu
söyleyemem.
Bir süredir yeni medya düzeninde özdenetim mekanizmalarının nasıl
işlediği, işlemesi gerektiği tartışılıyor.
Uzun uzadıya tarafların tez ve savlarını anlatıp sizi yormak
istemem.
Fakat şunu kısaca belirtmeliyim ki medyanın dijitalleşmesinin okur
temsilciliği gibi pozisyonları güçsüz ve işlevsiz kıldığına dair
ciddi görüşler var. Bunların bir kısmına ben de katılıyorum.
'Kimsenin özel olmadığı' ve 'herkesin kendi hesabını kendisinin
gördüğü' bir medya çağında yaşıyoruz. Eskinin devasa medya
kuruluşları 'haber lordu' oldukları o eski ihtişamlı günlerin çok
uzağındalar. Okurlar ya da izleyiciler de artık 'belki bir şey
duyarız ya da görürüz' ümidiyle ve çaresizce geleneksel medya
aygıtlarının gözlerine ya da dudaklarına bakmıyorlar.
Herkes kendi işine bakıyor ve hatta kimse kimsenin gözünün yaşına
bakmıyor.
Öte yandan ciddi bir hız sorunu var. Konvansiyonel medya ortamı
cılız akarsuların beslediği nispeten durgun bir göle benzerken,
bugün medya iki kez yıkanmanızın mümkün olmadığı coşkun bir nehre
dönüşmüş durumda. Haftada bir köşe yazarak bu nehirde
yüzemezsiniz.
Günümüzde Türkiye'de ana akım sayılabilecek herhangi bir gazeteyi
elinize aldığınızda 250 ile 400 arasında başlığa rastlarsınız. Oysa
bu sayı orta halli bir internet sitesini 'çevirmek' için dahi
yeterli değildir. Bu hız aynı zamanda ciddi bir denetlenebilirlik
sorunu doğuruyor.
Bir gazete editörü 8 saatlik mesaisi boyunca tek bir sayfa ile
bazen iki, uğraşıyor. Okuyup, düzeltmesi ve sayfaya yerleştirmesi
gereken haber sayısı 10'u geçmiyor. Oysa bir internet editörü
ortalama 20 dakikada bir haber giriyor, girmek zorunda. Bu
haberlerin çoğu da 'ortamlardan' geliyor, yani zayıf bir
güvenilirlik seviyesine sahip.
İnternetin yoğun biçimde kullanılmasının haberlerle ilgili
şikâyetlerde ciddi bir artışa yol açacağı beklentisi de yeterince
doğru çıkmadı.
Çünkü okurların önemlice bir kısmı rahatsız oldukları haberlerle
ilgili şikâyetleri kendi medyalarını, bloglarını, microbloglarını
kullanarak gündeme getiriyorlar.
Okur Temsilciliğinin birinci vazifesi olması gerektiğini düşündüğüm
'doğrudan ya da dolaylı mağduriyetlerin giderilmesi' konusu haliyle
arka sıralara itilmiş durumda.
Gelir modelleri ya da iş akışı ile alakalı tartışmalar ise son
derece tali bir pozisyonda. Bu aşamalara geçmek ve limitleri
zorlamak yerine kavramsal münakaşalarla ve düzeltmelerle meşgul
oluyoruz.
Bunun bir nedeni de ombudsman çalışma prensipleri. Meşruiyetimizi
okurların şikâyetlerine borçluyuz ve yaptırım yetkimiz yok.
Bütün bu gerçeklere rağmen çözüm okur temsilciliğinin lağvedilmesi
midir? Sanmıyorum. Geleneksel medya varlığını sürdürdükçe, bu kurum
da kendince bir işlev üstlenebilir. Dünyayı olmasa da yangından
birkaç parça değerli eşya kurtarabilir. Biçim değiştirmek
kaydıyla...
Kimi durumlarda daralmak değil genişlemek daha doğru olabilir.
Dijital öncelikli bir ombudsmanlık anlayışına geçilebilir.
Kişilerin yerini çok sayıda insanın çalıştığı, günlük gelişmelere
anında tepki verdiği ofisler, kurumlar alabilir. Geleneksel şikâyet
toplama yöntemlerine, yeni medya taramaları da eklenebilir.
Yeter ki gazeteler özdenetim ihtiyacını samimi bir şekilde
hissetsinler ve kendilerini iyileştirme arzusunu
kaybetmesinler.
***
Yasanın ertelenmesi müjde midir?
Sabah'ın İş Güvenliği Uzmanı ve İşyeri Hekimi Görevlendirme
Zorunluluğu 2020'ye Ertelendi başlıklı haberi sunma biçimi
bazı okurlarımızı rahatsız etti. Hazırlanan görselde 'İşyeri
sahiplerine müjde' spotu kullanılmıştı.
Mahmut Karaarslan adlı okurumuz şunları yazmış:
"Sayın yetkililer! Bu konunun müjde başlığı altında haber
yapılmasını kınıyorum. Sanki hayırlı bir iş midir?
Bu haberden sonra da iş kazası sonucu ölüm haberini veriyorsunuz.
Böyle bir durum olması mümkün mü? İş güvenliği yasasının
ertelenmesini destekliyormuşsunuz gibi bir algı oluşuyor. Lakin tüm
çalışanların tepkisi vardır. Ülkemizde 4 milyon memur ve 15 milyon
çalışan var. Çalışanları etkileyen yasayı bu kadar cesur bir
şekilde müjde olarak nasıl anlatırsınız? Çalışanların tarafında
olmanız ve kanunun ertelenmesi yeni iş kazalarına yol açabilir diye
haber yapmanız daha doğru olmaz mıydı?"
Okurumuzun verdiği sayılar güncel olmasa da milyonlarca insanı
etkileyen bir yasanın ertelenmesi haberini, işveren odaklı olarak
sunmak doğru değildir. Özellikle iş kazalarının bu kadar yoğun ve
işçilerin genellikle mağdur olduğu bir ülkede...
Haberde her ne kadar tam bir ertelemeden değil de kademeli bir
geçişten söz edilmiş ve başka bir gazetede yayımlanan yazıya atıf
yapılmışsa da bu olayın taraflarından olan işçi ve memurların
görüşlerinin yansıtılmaması bir eksiklik.
Gazeteci arkadaşlarımız dezavantajlı gruplarla alakalı
haberlerinde, temel haklar ve sorumluluklarla ilgili haberlerde,
daha dikkatli bir dil kullanmalı, güçlünün yanında yer
almamalı.
***
Songül Yarbay!
Şırnak'taki helikopter kazasında şehit düşen askerlerimize
Allah'tan rahmet diliyorum. Vefatlarının ardından Sabah'ta Erhan
Öztürk imzalı bir haber yayımlandı. Muhabirimiz şehit askerlerin
son akşam çektirdikleri fotoğraflara ulaşmıştı. Özel haber olarak
verildi.
Fakat Seda Talay adlı okurumuzun da fark ettiği üzere resim altı
yazılarında bir hata vardı:
"Şırnak şehitlerimizle ilgili haberde, şehit Yarbay Songül Yakut'un
rütbesi bir yerde yüzbaşı, bir yerde yarbay yazılmış. Özellikle de
şehitlerimizle ilgili haberlerde daha titiz olunmasını rica
ediyorum."
Haberi incelediğimde okurumuzun haklı olduğunu gördüm. Songül
Yakut'tan bütün haberlerde yarbay olarak söz edilmesine ve
fotoğraflarda üzerinde rütbesini gösterir askeri üniforma
bulunmasına rağmen bu hata yapılmamalıydı.
Konuyla ilgili eksik malumata sahip olsa; yüzbaşı, yarbay gibi
kelimelerin kısaltmalarını tam olarak çözemese bile bir gazetecinin
rütbedeki yıldızların ne anlama geldiğini bilmesini beklemek yanlış
olmaz. Resim altı yazıları düzeltilmeli.