11 Temmuz 2018 tarihli Sabah gazetesinin ilk sayfasında üst bant
olarak yayımlanan bir reklam okurlarımızın tepkisine yol açtı.
Spotta geçen ifadeye göre bir otel '15 Temmuz Demokrasi Zaferi
şerefine' kampanya başlatıyor; 3 yıl tatil alana 15 yıl, 2 yıl
tatil alana 6 yıl hediye ediyor, günlük bazda da bazı avantajlar
sağlıyordu.
Çeşitli vesilelerle kendileriyle tanışma bahtiyarlığına eriştiğim
şehit yakınları ve gaziler bizzat arayarak üzüntülerini ifade
ettiler. Üzüntülerinin sebebi, 15 Temmuz ile herhangi bir ticari
faaliyetin bir arada anılması idi. '15 Temmuz destanını ve ruhunu
böyle şeylere alet etmemek gerekir' dediler.
Onlara göre, nasıl sunulursa sunulsun, bu bir yardımlaşma faaliyeti
ya da sivil toplum etkinliği değildi.
Hemen hepsi Sabah gazetesinin 15 Temmuz'dan beri yaptığı
yayıncılığı takdire şayan buluyordu. Sabah'ın geçen iki yıl
zarfında kendilerine duyduğu alakanın bir an bile olsun
eksilmediğini, bütün şehit ve gazilerin destansı mücadelesini
mümkün olabildiğince haberleştirdiğini, kendilerini el üstünde
tuttuğunu, davaları takip ettiğini ifade ediyorlardı.
Gazetenin yayın politikasından memnundular, fakat bu reklam
olmamıştı işte... 15 Temmuz tatille, kampanyayla anılmamalıydı.
Temsil sorumluluğu
Kendilerine ifade ettiklerimi burada da paylaşmakta yarar
görüyorum.
Öncelikle şunu belirtelim. Yayımlanan reklamların içeriği Sabah
gazetesi tarafından hazırlanmıyor. Gazete yalnızca reklam verenin
kendisine gönderdiği 'görseli' yayımlıyor. Fotoğraf ve metin seçimi
reklam veren tarafından yapılıyor.
Elbette bu durum gazetenin sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Çünkü
sayfalarında yer alan her şey o gazeteyi temsil eder. Hukuki
sorumluluk doğurmasa da temsil sorumluluğu doğurur.
Reklam seçmek
Günümüz medya dünyasında, gazetelerin reklam seçme ya da bazı
reklamları yayımlamama hakkının olup olmadığı uzunca bir süredir
tartışılıyor.
Pek çok okurumuza tuhaf gelebilir ama bu konuda epey farklı
düşünceler var. Reklamlara ırkçılık, ayrımcılık, terör savunuculuğu
gibi birkaç istisna dışında kesinlikle müdahale edilmemesi
gerektiğini savunanların sayısı hiç de az değil.
Ben aynı kanaatte değilim. Reklamları denetlemek asli görevlerim
arasında sayılmamakla birlikte, şahsi kanaatim reklamları da
gazetedeki içeriğin bir parçası olarak görmek yönünde. Yani
haberlere ve köşe yazılarına uygulanan etik ilkeler reklamlarda da
geçerli olmalı.
Denetim şart
Daha basit bir şekilde aktarmak gerekirse reklamlar birer fotoğraf
dosyası olarak görülmemeli, içeriği de denetlenmeli.
Reklamlar sadece hukuk ve reklam birimlerinin değil yazı işlerinin
ve editörlerin de denetiminden geçmeli.
Bütün reklamlara uygulanmak üzere etik kodlar belirlenmeli ve ilan
edilmeli.
Sözgelimi, tıpkı gazete gibi reklamlar da Türkçe olmalı. Yaz
aylarında çığırından çıkan, kadın ya da erkek bedeninin
metalaştırılması üzerine kurulu reklamcılık anlayışından uzak
durulmalı. Haklarında kesinleşmiş dolandırıcılık davaları bulunan
şirketlerden reklam alınmamalı.
Haksız karalamalar
Gazeteler yanıltıcı bilgiler vererek okurların kandırılmasına alet
olmamalı. Gazeteler herhangi bir sektörde reklamlar yoluyla haksız
rekabete yol açmamalı.
Yukarıda yazdıklarımdan Sabah'ın reklamlar konusunda dikkatsiz
davrandığı sonucu çıkarılmasın. Aksine gazetenin benimle ve
okurlarla aynı kaygıları taşıdığına, bu konuda çok dikkatli
davrandığına dair pek çok gözlemim mevcut.
Genel ilkedir: Hareket eden hata da yapar. Elbette nadiren de olsa
böyle talihsizlikler yaşanıyor ve gereken dersler çıkarılıyor.
Fakat unutmayalım: Kasıt ve ihmal aynı şeyler değildir. 15
Temmuz'la alakalı tavrı, çizgisi, duyarlılığı apaçık ortada olan
bir gazeteyi böyle tartışmalı bir reklam nedeniyle topyekûn
karalamaya ve linç etmeye çalışmak haksızlık olur.
15 Temmuz hassasiyeti
Bu yazıdaki öncelikli amacımız şehit yakını ve gazi okurlarımızın
hassasiyetlerini kayda geçirmekti. Doğruluk-yanlışlık ya da
haklılıkhaksızlık tartışmasından öte tarihin akışında mühim bir rol
oynamış bu insanların sözlerine kulak vermekti.
'Reklamcılığın doğası böyledir, rahatsız olmanıza gerek yok' gibi
lakırdılar etmek doğru bir yaklaşım olmaz.
Bir kez daha tekrar etmek gerekirse... Kendileriyle yaptığım
konuşmalarda sıklıkla vurguladıkları şuydu:
"Biz Sabah gazetesinden memnunuz. 15 Temmuz ruhunun ve
kazanımlarının anlatılmasında ve yaşatılmasında Türk matbuatının
yüz akı oldu. En kapsamlı ekleri hazırladı, haberleriyle,
dosyalarıyla ve köşe yazılarıyla konuyu hep gündemde tuttu. Bizi
rahatsız eden şey bu reklamın zamanlaması, dili ve içeriği..."
Onların da belirttiği gibi 'Bu reklam nedeniyle yok sayılabilecek
bir birikim değil bu.'
Elbette daha ince eleyip daha sık dokumak gerekir ve bu da, eminim,
gazete tarafından yapılacaktır.