27 Temmuz 2017... Saat 18.00 suları...
Her şey yarım saat içinde gerçekleşti. Önce hava karardı. Sonra çok
şiddetli bir dolu yağışı başladı. Ardından sokak ve caddeler sel
sularının altında kaldı.
İnsanlar yaralandı, ağaçlar devrildi, istinat duvarları çöktü.
Arabaların camları patladı ve kaportalarında göçükler meydana
geldi. Bazı evleri su bastı, bazı evlerin dış cepheleri delik deşik
oldu, çatıları uçtu, camları kırıldı.
Yollar kapandı, sürücüler trafikte mahsur kaldılar. Tam bir
keşmekeş...
Bütün bunlar İstanbul'da oldu.
Aslında birkaç saat önce yağışlar Trakya'daki sınır kapılarından
girmiş ve benzer manzaralar orada da görülmüştü. Fakat İstanbul
merkezli medya kuruluşlarımız, plazaların penceresinden bakınca
görmedikleri olaylarda yeterince haber değeri göremedikleri için bu
acılar birkaç satır haber, bir altyazı olarak geçip gitmişti.
Bu yüzden okurların ve izleyicilerin önemlice bir kısmı bu erken
uyarının farkına varamadılar.
Daha da acıklısı dolu ve sel, İstanbul'dan sonra Çanakkale'yi
vurduğunda da aynı kayıtsızlıklarını muhafaza ettiler.
Üzerinde düşünülmesi gereken bir mesele... Acımasız bir
umursamazlık, incitici bir bencillik, yıkıcı bir egosantrizm
bu...
İstanbul tarihine meraklı olanlar bilirler. Çeşitli dönemlerde
şehri adeta ortadan kaldıran, Kağıthane'deki ağaçları söküp
İstanbul Boğazı'na sürükleyen çok şiddetli fırtınalar ve sel
baskınları yaşanmıştır. Geride kalan 10 yıl içinde Türkiye'de
olmasa da pek çok Doğu ve Batı ülkesinde can kayıplarına yol açan
afetlerin yaşandığına da şahit olduk.
Onlar kadar şiddetli olmasa da son dönemlerde emsaline pek
rastlamadığımız boyutlarda bir tabiat olayı idi bu.
Sular çekilip, sis perdesi aralanıp, tahribat ortaya çıkıp, hasar
tespiti yapılmaya başlayınca eleştiriler de gündeme geldi.
Şehircilik, belediyecilik ve çevrecilik bağlamında
değerlendirilebilecek eleştirilerin yanı sıra önleyici tedbirlerle
ve kurtarma çalışmalarının yeterliliği ile alakalı tartışmalar da
başladı.
Bunları uzmanları tartışacaktır. Biz işin medya boyutuna
bakacağız.
Bu bağlamda okurlarımızdan, yaklaşan felaketin zamanında
duyurulmadığına dair sitem mesajları geldi. Bazı okurlarımız resmi
kurumları suçlarken, diğer bazıları medyanın görevini yerine
getirmediğini ifade ediyordu.
Konuyla ilgili tahkikat yaptığımda şunları gördüm. O günün
sabahında Meteoroloji Genel Müdürlüğü resmi bir açıklama yaparak
vatandaşları uyarmış. Yapılan açıklamada şu ifadeler yer almış:
"Sağanak ve gök gürültülü sağanak yağışların Trakya ve İstanbul
çevreleri ile Çanakkale'nin kuzey ilçelerinde yerel olarak kuvvetli
olması beklendiğinden ani sel, su baskını, yıldırım, yerel dolu
yağışı, yağış anında kuvvetli rüzgâr, ulaşımda aksamalar gibi
olumsuzluklara karşı dikkatli ve tedbirli olunması
gerekmektedir."
'Yerel dolu yağışı' ve 'ani sel baskınları' ifadelerinin altını
çiziyorum. Yani meteoroloji yaşanması muhtemel hadiseler hakkındaki
tespitlerini kamuoyu ile paylaşmış; ajanslar haberi geçmiş.
Konu Sabah gazetesinin internet sitesine sabah 09.06'da
Meteoroloji'den Son Dakika Uyarısı! Bu Akşama Dikkat! Başlığı ile
girmiş. Uzun süre manşette kalmış.
Haberin spotunda Trakya ve İstanbul çevreleri ile Çanakkale'nin
kuzey ilçelerinde yaşanması muhtemel hadiselere dikkat çekilmiş,
meteorolojinin ani sel ve su baskınlarına karşı uyardığı
vurgulanmış.
Medyanın görevi, evet, vatandaşların hayatını etkileyecek önemli
konularda onlara bilgi akışı sağlamak; onları bilgilendirmek ve
bilinçlendirmektir. Sabah gazetesi bu görevi yerine
getirmiştir.